envai çeşit zırvalar kütüphanesi

22 Aralık 2011 Perşembe

Gece Karanlığı

Uykusuzluk çoğu zaman can sıkıyor, ama bazen güzel de olabiliyor. Yazarken hoşuma giden, sevdiğim birkaç deneme mısrası:
Yıllar süren uykusuzluğun ardı nasıl gelir?
Birinci ihtimal:
Güneş doğar doğmaz vururken ılık şavkını başıma
Şafak sökerken, vaktiyle beraber derimi
Can kaybeder kendini bir umut denizinde

10 Aralık 2011 Cumartesi

Samimiyet, Eksikliği ve Sonuçları

Samimiyet bulunduğu özel ya da tüzel kişiye saygınlık ve güvenilirlik kazandıran bir özellik. Türkiye topraklarında yaşayagelmiş birçok milletin, özellikle de Anadolu kültürüne sahip insanlar için bir muhabbetin, bir cemaatin, kısacası tek insan veya insanlardan oluşan her topluluğun dikkate değer olması için vazgeçilmez sayılan yazısız kurallardan biri. Nedir bu samimiyet?

2 Aralık 2011 Cuma

1.12.11

Söylediklerimiz, söylemek istediklerimizle aynı değil. Kelimeler harflerine ve hecelerine, cümleler de kelimelerine ayrıldıkça ne kadar anlamsızlaşıyorlarsa, söyleyebildiklerimiz de, söylemek istediklerimize göre o kadar anlamsız. Kafamızdaki taslaklarla, yaşadığımız – yaşamamız gereken – hayat gibi. Kendimize ve hayatımızda bir şekilde bir yer edinmiş insanlara biçtiğimiz roller, kafamızdaki filmin senaryosuna tam anlamıyla uygun görünüyor olabilir.

28 Kasım 2011 Pazartesi

Elma Şekeri Yiyemeyen Çocuk

O günü çok net hatırlamıyorum. Kare kare hepsi. Hani çok güzel veya çok korkutucu bir rüya görürsün de uzun zaman sonra bile aklında kalır ama parça parçadır ya, işte öyle birşey. Bir kaç nokta var kafamda resmini çizebildiğim. Parıl parıl parlayan bir güneş. Canlılıkta birbirleriyle yarışan yemyeşil yapraklar. Kısa mavi pantolonum. Sol yanımda bir el ve sonunu getiremediğim bir yol. Belki de sırf getirebileyim diye yürüyorduk annemle hararetli hararetli. Sımsıkı tutmuştu elimi sımsıkı. Terden sırılsıklam olmuştu avucumun içi. "Nereye gidiyoruz anne?" diye sordum, "Mutlu olacağımız bir yere bi' tanem" dedi annem.

25 Kasım 2011 Cuma

Bazı Kadınlar Ağlarken Güzeldir

İşten eve dönüyordum. Eve vardığımda zile bastım. Açan olmadı. Çok geçmeden bir daha bastım. Yine yok. Açılmayan kapıları en fazla iki kere zorlarım, anahtarımı çıkardım. Önce binaya girdim sonra da eve. Ürkütücü bir sessizlik. Sonra onu gördüm. Tam "kapı zilleri gelene kapı açılsın diye üretilmiş birşey, biliyorsun di mi canım" diyecektim ki ağladını farkettim. Kelimeler daha çıkmadan vazgeçtiler. Onların hevesleri kaldı kursaklarında benimde kelimelerim. Yanına oturdum. Kötü ağlıyordu. Ağlıyordu ve bir kız çocuğu kadar güzeldi.

19 Kasım 2011 Cumartesi

Kontratlık Aşklar

Bir gazetede mi yoksa televizyonda mı denk gelmiştim hatırlamıyorum, birkaç ay önce bir haber gördüm. İddaya göre yapılan bir bilimsel çalışmada kadınlar ve erkeklerin en fazla ortalama 4 yıl duygusal birliktelik yaşayabildiği sonucuna varılmış. Ne yazık ki sadece bu kısmını hatırlayabiliyorum. Neye dayandırıldığı ya da çalışma içeriği hakkında bir bilgim yok. Ama ilk gördüğümde bu haber beni bazı düşüncelere gark etmişti. (Sırf bu fiili kullanmak için kurdum bu cümleyi, evet mutluyum.)

30 Ekim 2011 Pazar

Âdemoğlunun Paralanması

Lidyalılarla aram bu aralar limoni. Gerçi hiç bir zaman can ciğer kuzu sarması olamadık zaten. Tamam, bi' tarımda bi' sanatta efendime söyliyim bi' astronomi de çok gelişmiş olabilirler belki bilmiyorum ama diğerlerinden bir farkları var ki en can alıcı nokta da bu: Parayı ilk kullanmaya başlayan topluluktur kendileri. Evet, çoğu insanın bildiğinin aksine parayı bulanlar Lidyalılar değildir, onlar sadece parayı ilk kez bu alışveriş işlerine sokan medeniyet. Ama bu yaptıkları başlarından büyük bir işe kalkışmadıklarını göstermez. Uyuyan devi uyandırdılar.

22 Ekim 2011 Cumartesi

Oğlum Bu Yaz Mutlaka Tatile Gidiyoruz Beraber


Arkadaşlıklar çok kolay kuruluyor da devam ettirilmesi daha doğrusu yukarı doğru bir grafik kazandırılarak devam ettirilmesi zor vesselam. Cidden. Hani şimdi insanın kız arkadaşı ya da erkek arkadaşı olunca diğerlerinden daha bir dikkatli iki kere düşünerek hareket ediyor ya aslında bütün arkadaş kalıbına oturtuttuğunuz insanlara da böyle davranmak gerek. Tabi burda kişiden kişiye değişiyor arkadaşlık kavramı. Ama kastettiğim topluluk, hani şu karşılaştığınızda sohbet ettiğiniz onun dışında aklınıza gelmeyen ama adını arkadaş koyduğumuz tanıdıklardan değil. Hani facebook'tan ayıp olmasın diye kabul ettiğiniz kişiler...Evet, farkında mısız bilmiyorum ama bazıları da size bunu yaptı. Neyse. Gerçekten önemsediğiniz kişilerden bahsediyorum ben.

19 Ekim 2011 Çarşamba

Sosyal İnsan Nedir? Nasıl Olunur?

Geçenlerde (geçen dediğim dün değil evvelsi gün) birkaç dostla sohbet ederken konu döndü dolaştı sosyalliğe, sosyal insana, asosyal insana geldi. Güzel bir fikir alışverişi oldu ve bu konuda yazmak istediklerim var.

Herkes tutturmuş bir sosyalliktir asosyalliktir gidiyor. Peki düşünüyor muyuz hiç tam olarak nedir sosyal olmak, kimdir sosyal kişi? Bir cümle ile evrensel olarak genel geçer tanımlayabilir miyiz? Bilmiyorsanız problem yok, ben de çok net bilmiyorum. Beraber kurcalıcaz...

18 Temmuz 2011 Pazartesi

Sağ Kalan Çocuk


   İşte bir çocuğun 7 yıllık hikayesinin 7 karede toplanmış hali. Sağ kalan çocuğun. Hepsi de birbirinden ne kadar farklı değil mi? Beni de her biri en az burdaki kadar değiştirdi aslına bakarsanız...

Öncelikle şunu söylemek istiyorum ki her ne kadar bu yazı, çıkan son filmden sonra kaleme alınsa dahi burda yer bulamayacak kendisine. (Başka bir yazı da inşallah.) Yani bir amaç değil bir araç oldu bana sadece. Bütün bu 10 yıllık serüvenin bitiş düdüğü olduğu için.

3 Temmuz 2011 Pazar

etki

"dağları hareket ettirirdik
biz elimizdeki cevherle
laciverte varamayan
havai bir çabayla
beyaza çalan bulutlar ağlarken.
sahi
ne oldu o elimizdekine?

29 Haziran 2011 Çarşamba

Babacık



Babamın öldüğü gün birine aşık olmuştum.
Bazen öyle olur, her şey üst üste gelir.
Polis olmasaydım katil olurdum.

22 Haziran 2011 Çarşamba

Tatlım bu bir şaka değil mi?

+Tatlım bu bir şaka değil mi?
- Değil.
+ Ya?! Peki hemen bir şaka haline getirebilir miyiz?
- Sanmıyorum.
+ Neden?
- Komik değil.
+ Nasıl değil? Benim bu ayrılığın nedenini bilmiyor olmam komik değil mi?
- Valla eğer artık sen bende güzel değilsen, eğer artık ben sende güzel değilsem, eğer artık hergün en az bir defa kavga ediyor hale geldiysek ve fıkralar hakikaten komik gelmemeye başladıysa..
+ Daha anlatmadım bile aslında...
+ Eee.. Düzelmez mi diyorsun?
- Düzelir.. Gene bozulur sonra.. Sonra belki gene düzelir.. Bir kere bozuldu ya, illa ki bozulur sonra..

("Haybeden Gerçeküstü Aşk" oyunundan bir sahne.)

14 Haziran 2011 Salı

Bekleme Beni Geleceğim

Bir insanın yapabileceği en basit eylemlerden biri gibi değil mi?Yani eften püften birşey.Ya da yapmak demeyelimde yapmak durumunda kalmak diyelim..Beklemek için.Çünkü kimse babasının oğlu olsa beklemek istemez hiç birşeyi, öyle yaratılmışız.Çok fazla gelemiyoruz beklemeye.Diyorum ama öyle bir geliyoruz ki aslında.Çok şey bekliyoruz hayatta...hayattan...bekliyoruz.

10 Haziran 2011 Cuma

10,9,8...


( Yükseliyormuş, duvar, yükseltiyorlarmış. Sesleri duyuyor musunuz? Bakın yine… Bu çığlık… sanki… bilemiyorum… Umarım ciğerlerin parçalanır orospu, sus artık! Bağırmayı bırak. Lütfen, yalvarıyorum -sessiz ol-)

POST-ROCK ÜZERİNE NOTLAR DİZİSİ- 1

(bence’dir, bilgi içerdiği iddiası taşımaz, taşısa bilgi içermez zaten, iddiadır o. "o öyle değil bu böyle değil" diyecek olanlara duyurulur şimdiden, yani evet, bence de olmayabilir gayet.)

Post-rock, Efrim Menuck ve GY!BE


Sanat deyince akla gelen kavramlarda başı özgürlük, kaba sığmama, taşma gibi kelimeler çeker. Sanat fazlalıktır çünkü. Sindirebildikleriniz vardır, onlar sizin işinize yarar. kullanırsınız bir şekilde. sindiremediklerinizse dışarı çıkma isteği duyar, ve bir yerden sonra dışarı atarsınız. Bu sanattır(bok, ter vb. fiziksel atıkları tenzih ediyorum). Dolayısıyla sanatı dallara, o dalları da budaklarına ayırmak pek doğru bi iş olmasa da, eserler arttıkça sınıflandırma ihtiyacı hissedilmiştir.
Ana hatlar bellidir: yazılıp okunuyorsa yazın ürünü, söyleniyorsa şiir ya da müzik, çiziliyorsa resim gibi... Demek istediğim, sınıflandırma bir şekilde sınırlandırma anlamına geliyorsa ve sanatın bir anlamı da sınırları ortadan kaldırmaksa, burada bir paradoks oluşabilir. Ama ben bunu sktiredip düşündüklerimi yazma ihtiyacı duyduğum için fazla uzatmadan esas meramıma dönüyorum, bitmeyecek çünkü bu saçmalamalarım...


80'lerin başında rock'n'roll'un etkisini yavaş yavaş kaybetmeye başlamasıyla, post-rock türü meyvelerini vermeye başladı. Aslında bu meyvelerin ağaçları, post-rock adından pek hoşlanmazlar ama müzik eleştirmeni simon reynolds’a göre bu grupları enstrumantal-alternatif-jazz rock türlerinden ayrı tutan özellikleri var, ve bu yüzden kendi kalıplarını hak ediyorlar. O yüzden ben de post-rock olarak tanımlama taraftarıyım.

26 Mayıs 2011 Perşembe

Matematik Der ki İlişki Deyip Geçme

Elimizde iki kişi var. Evet elimizde!

Bu iki kişinin "normal şartlar altında" bir ilişkiye başlayabilmesiyle ilgili 4 olası durum vardır.

1.İkisinin de birbirini sevmesi (başlar) 1/4
2.Bayanın erkeği sevmesi. (başlamaz) 1/4
3.Erkeğin bayanı sevmesi. (başlamaz) 1/4
4.İkisinin de birbirini sevmemesi. (başlamaz) 1/4

25 Mayıs 2011 Çarşamba

Mustafa Kutlu, Hikayeciliği ve "Beyhude Ömrüm"

Anadolu toprağı, üzerinde bir şeyler yetiştirmeye çalışan köylüsüne karşı oldukça cömert davranır. Sizden sadece su ister, tohum ister. Güneşi, hatta bazen suyu ve tohumu da kendi kendine bulur. Bunları birleştirir, ve bir süre sonra size, her biri büyük birer mucize olan meyvelerini sunar. İlişkiniz karşılıklı gibi görünür, siz bir şey verirsiniz, o da size karşılığını verir, sureten görünen budur. Ama verdiğiniz iki damla suyun karşılığı, hiçbir yerde tonlarca katıyla karşılık bulmaz, topraktan başka.

Kaybedenler Kulübü İçin Diyeceğim O Ki





Not: Bu yazı kaleme alınırken can gox - melancholy man dinlenmiştir.Yazarın özel tavsiyesidir aynı zamanda.

İtiraf etmeliyim ki bu filme başta ön yargım vardı. Fragman dikkat çekici olduğu kadar aynı zamanda sadece parasal amaçla yapılmış bi film mesajı veriyodu. Ayrıca işin içinde Nejat İşler de olunca bakış değişiyor tabii ki.

Neyse yinede merak edip girdik bi kere ilk sahneyi kaçırsak da.

Getirmez

Yürüyorum
Karanlık çökmüş

Sokaklara sessizlikBana da sensizlik
Güzel bir esinti var

Kafamda bir piyano sesi
Ensemde gel-gitlerimin nefesi

24 Mayıs 2011 Salı

İstiklâl Caddesi - Uykusuz - Biz


11 Temmuz 2009

Mert'le Taksim'e gittik bugün, büyük bir kararsızlığın sonucunda. İndik otobüsten yürüyoruz İstiklal'in girişine doğru. Aklımıza Uykusuz geldi aynı anda, ofisleri İstiklal'de diye biliyoruz, ondan. Neyse.

Mert "Ersin'le falan karşılaşsak lan ne süper olur ama ehe." diyor, ben de "eheh" diyorum, yürüyoruz öyle. Uykusuz da Uykusuz, başka muhabbet yok. Arasıra araya tat-tuz olsun diye caddenin insan populasyonundaki canlı türlerinin çeşitliliğinden dem vuruyoruz. Cidden ama, her tarz insan var lan. Neyse yine,Buz Devri'ni izlemek için daldık bir sinemaya, en erken matineye 2 saat var,vazgeçtik. Çıktık sinemadan.Açtı karnımız simit mimit yedik, herneyse angaryaları geçelim.

22 Mayıs 2011 Pazar

Taylan, Ben ve Elektrikçinin Dükkanı

Tek çizgilik şarjım kalmıştı.Menü tuşuna basıp mesajlar’a, ordan da yeni mesaj’a girdim.Ekrandan yanıp sönen çizgiye uzun uzun baktıktan sonra başladım yazmaya.”Bilmiyorum ki taylan yaa, aslinda kreatif direktörle dogrudan konusmak gerekir.Su an net bi rakam söyleyemiyorum ama carsamba günü elimdeki isleri bitirdikten sonra bi konusiyim.”

Ölüm



Ölüm... Diğer deyişlerle finito... Adios. Arrivederci. Game Over!..

Evet, "daha ilk yazıdan bu kadar sert niye girdin ki şimdi" diyebilirsiniz. Haksız da sayılmazsınız, ama bekletmek istemedim bu konuyu.

70. Yaşında Kafası Karışık Bir Üstad: Bob Dylan

Üniversitenin hazırlık sınıfında idealist bi okutman sayesinde ilgi duymaya başladım bu amcaya. Amca diyorum, çünkü adam amca. Yurttaşı "Uncle Sam" gibi yavşak ve insanlara acı çektirmeyi görev bellemiş bi amcadan öte, bizim ülkemizdeki gibi, samimi bir amca. Hemi de bu torpahların insanı!