envai çeşit zırvalar kütüphanesi

14 Kasım 2015 Cumartesi

Her Konuşanı Havaya Mı Uçuracaksınız?

(Bu yazıda bir kereye mahsus olarak cümleye büyük harfle başlanır kuralına uyulmamıştır.)


böyle şeyler ve haberlere her çıktığında müslümanların aklı durur, felce uğrarız. buna nasıl cevap vermeliyiz? trajedilerin biriyle ancak başa çıkabilmişken haberlerde yenisini görüyoruz, sonra bir tane daha, bir tane daha...

bunlar farklı olaylar. bazen birilerinin müslümanlara yaptığı olaylar, bazen de müslümanların başkalarına yaptığı olaylar... iki durumda da zekice bir cevabın olacağı ya da sadece kişisel olarak değil bir topluluk olarak ve geniş anlamda bir ümmet olarak nasıl başa çıkmamız gerektiği konusunda tamamen şaşırıp kalıyoruz.

değinmek istediğim 4-5 nokta var.

paylaşmak istediğim ilk şey, bir hakikati belirtmek.

suçlular suçludur. dinlerinin ne olduğunun bir önemi yoktur.

bir katil, öldürülmeyi haketmeyen birini katlettiğinde müslüman, hristiyan, yahudi ya da ateist farketmez. yasalar önünde de müslümanların gözünde de aynıdırlar. suç işleyen bir müslüman olsa da benim ya da müslümanların gözünde daha az suçlu olamaz. olay bu değil.

yani "tüm müslümanlar kardeştir" ile adalet anlayışınızı birbirine karıştırmayın. aslında Allah Kuran'da oldukça açık bir şekilde adaletten yana olmamızı istiyor.

nisa suresi 135. ayetin muhammed esed meali şu şekilde.

siz ey imana ermiş olanlar! sizin, ebeveyninizin ve akrabalarınızın aleyhine de olsa, Allah rızası için hakikate şahitlik yaparak adaleti gözetmeye azmedin. o kişi zengin de olsa fakir de olsa, Allahın hakkı onların her birinin (hakkının) önüne geçer. öyleyse, kendi boş arzu ve heveslerinize uymayın ki adaletten uzaklaşmayasınız. çünkü, eğer (hakikati) çarpıtırsanız, bilin ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.

"sizin, ebeveyninizin ve akrabalarınızın aleyhine de olsa..."

müslümanlar yanlış birşey yaptığında da yanlış olan şey yanlıştır. birşeylerin ardına saklanıp kimseyi aldatamazsınız ve birçok insan için adalet söz konusu olduğunda, misilleme yapmakla adalet karıştırılıyor. adalet mi misilleme mi! daha net olsun diye size çocukça bir örnek vereceğim.

çocuklarınızdan biri yanlış birşey yaptığında ve bunu ona söylediğinizde "kardeşim yaptı, o da aynısını yaptı" der.  ne var biliyor musunuz? başkasının yanlış yapması sizin yanlış yapmanızı meşrulaştırmaz. siz kendi suçunuzdan sorumlusunuz. olayı saptırıp "peki onlar ne olacak?" diyemezsiniz" onlarla ayrı uğraşacağız. çünkü apayrı bir sorun. onların sorunuyla, kendi yaptığınızın karıştırmayın. yani yüklendiğiniz sorumluğu kendiniz taşıyacaksınız. 

ikincisi,

bu insanlar islam adına böyle çirkin suçlar işledikleri için aslında utanç kaynağıdırlar. müslüman cemaati için utanç kaynağıdırlar hatta bundan daha da fazlasıdırlar. onlardan dolayı biz utandık ve aşağılandık. başka yolu yok ve evet ben suçlu değilim. hiçbir şey yapmadım. ama onlarla paylaştığım birşey var. bu insanlar müslüman ya da müslüman olduklarını iddia ediyorlar. islam adına bir eylem sonuçta ya da ne adınaysa artık. bunu iddia ettikleri sürece onlarla ortak bir yanım var. en azından bir kelime!

sadece bir kelime.

bu da aşağılanmaya yeterli. şimdi de bunun benim ve müslümanlar için ne anlama geldiğine değinmek istiyorum. ilk ve en önemli olarak anlamamız gereken bir şey var. biz kollektif bir sorumluluk almalıyız. ümmet bir kaosta ve bu ümetteki herkes her birey her vatandaş bu kaosu sona erdirmek için bir sorumluluk almak zorunda. kabiliyetimize göre ne yapabiliyorsak yapmalıyız. evet dünyadan kaosu defedemeyiz ve çılgınlığında içindeki fanatikliği de defedemeyiz. ancak biz en azında kendimize düşen sorumluluğu yerine getirmeliyiz. ama kesin olan birşey, bu çılgınlığı ilerleten kaosun yayılmasına sebep olan şeylerden biri, bazı müslümanların zihninde bu insanlar bir şekilde meşrulaştırılmış. islami açıdan bir şekilde yapılması gerekeni yapmış gibiler.

herhangi bir şüphe ya da karışıklık olmaksızın, size su götürmez birşey söylemek istiyorum.
bu dini anlamaya çalışalı şimdi 10 yılı geçti ve hiçbir şüphem yok ki, bu olayların islam'la bir alakası yok. islam'a hiçbir şekilde yanaşmıyor bile. müslümanlara şunu önermek gerek. o karikatür ya da youtube videolarına bakmayın. ya da o küçük düşürücü yorumları okumayın. çünkü vaktinize değmez. 

ama şunu belirtmek gerek.

peygamber adına, islam adına, Allahu teala adına yapılan ve islam'a aykırı yapılan şeyler o karikatürlere benzer. onlar islam'a karşı kirli propaganda yaparken sen de dininin onurunu kırarak islam'a karşı başka bir propaganda yapmış oluyorsun.
nefret, ölüm, haksızlık yayıyor ve bu şekilde Allah'ın dinine çağırıyorsun. bu da bir suç. bundan eşit derecede incindik. çünkü bu da kendi içinde bir suç.

ikinci nokta ise,

onlar mazerete sahip değiller. bazı insanlar peygamberin zamanında ki yarı arap yarı yahudi ünlü şair ka'b bin eşref'in örneğini verirler. peygambere karşı çok aşırı bir düşmanlığı vardı. müslümanları köşeye sıkıştırmak ve Allah'ın isteğinin tam tersi bir yola iletmek için vesile arıyordu. ayet özel olarak onun bir çok vesileyle konuşmasına binaen indirildi. bu adam çok kötüydü. onun zehri Allah'ın ona bir cevap olarak ayet göndermesine sebep oldu. sıradan bir islam düşmanı değildi. o yalnızca peygambere değil müslüman kadınlar hakkında isimleriyle çirkin şiirler yazıyordu. bu da yeterince kötü.

hayal edin biri anneniz kız kardeşiniz eşiniz hakkında çirkin şiirler yazsa tepkiniz ne olurdu?

bazı insanlar da olayları karıştırır, o şiir yüzünden peygamber'in "benim için ka'b bin eşref'in hakkından gelecek kim var?" dediğini söylerler. bir sahabi çıkar ve o şair öldürülür. o şiiri yazdığı için idam edilir. o zaman şimdi bizim gerekçemiz var. sen ne söylersen söyle o adam şiir yazdı ve peygamber öldürülmesi gerektiğini söyledi.

orada biraz dur bakalım.

bu adam peygamberi yemeğini zehirleyerek öldürmeye çalışan bir adamdı. peygamberin yemeğini zehirleme fikri ondan çıkıyor ve birden çok vesileyle Allah resulü'ne suikast girişiminde bulunmuştu. medine'den ayrılırken peygambere suikast girişiminde bulundu. şimdi tüm bu kariyerini, tüm bu peygamber düşmanlığını ele alın. başkana suikastta bulunmak gibi. bu adam şiir yazdı bu yüzden onu öldürmek zorundayız demek şaşkınlıktır. dolayısıyla islam hakkında, peygamber hakkında, Kuran hakkında herhangi bir söyleyeni öldürmeliyiz demek... bu delilik.

fakat bu ilginç şekilde müslümanın düşünme sürecisinin nasıl sınırlı bir hale geldiğinin iç yüzüdür. çünkü Kuran ve peygamberin mirasları çok geniş. ama sen bir hikayesini alacaksın ki tam olarak anlamamışsın. ona dayanarak bir kimsenin hayatın hakkında karar vereceksin. bütün peygamberlerden geriye kalan, onlarla alay edilmesidir. "senden öncekilerle de alay edildi." (enbiya, 41)

Allah onlarla alay edildiğinden bahsettiğinde bu küçük bir şaka demek değil. peygamberlere iğrenç sözler söylenmiş olmalı. müslümanlarla da daha önceden alay edildi.

bu ayet kaybedilen uhud savaşından sonra iniyor.

"ve doğrusu, hem sizden önce vahiy verilenlerden hem de Allah'tan başka varlıklara ilahlık yakıştıranlardan birçok incitici söz işiteceksiniz... (ali-imran 186)


ne yapmalısınız? konuşan herkesi öldürmek mi? 


hayır!

peki Allah'ın cevabı ne?

"...ama eğer zorluklara sabırla katlanır ve o'na karşı sorumluluğunuzun bilincinde olursanız; bilin ki bu, azimle sarılınacak bir iştir."

yani bize bütün Kuran'ı, bütün peygamberlerin mirasını görmezden gelmek kolay geliyor. yüzüne karşı en kötü aşağılamaları ve lanetleri işitmiş olan peygamber efendimiz de dahil yüzündeki gülümsemeyi kaybetmemişti. tamam hepsini unutalım, bunların hepsi geçersiz. çünkü birini öldürmek istiyorum. bu bir aptallıktır ve islam'a hakarettir.

müslüman olmayanlara konuşmuyorum. 

müslüman olanlara konuşuyorum. 

eğer islam'la alakalı yapılan bir şeyde canını sıkan bir şey varsa lütfen bunu kafandan at ve Allah'ın kitabını öğrenmek için biraz vakit harca. adına konuştuğun bu peygamberin hayatını öğrenmek için biraz vakit harca. çünkü açıkça görülüyor ki savunmaya kalktığın bu insanın kim olduğunu bilmiyorsun. onu savunmanın ne demek olduğunu da bilmiyorsun.

ilk madde, "suçlular ne olursa olsun suçludur. dini sebeplerle ortaya çıkmış gibi gözükseler de bu hiçbir şeyi değişmez" idi. islamı tartışmalarda bu bir tartışma değildir. sessiz bir konu ve tartışması yok.

değinmek istediğim 3. nokta,

peygamberimize yapılan nefret dolu, küçümseyen, aşağılayan yazılar, karikatürler, videolar veya Kuran hakkında söylenen sözler tüm bunlar saldırı ama herhangi bir grup insan da, müslümanlar da dahil, hakarete uğradığında kutsal tutulan şeyler aşağılandığında sinirlenme hakları var. üzerlerine alınma hakları var. bu bizim onurumuzun bir parçası. eğer bizim duygularımızı incitmeseydi hiçbir onurumuz olmazdı. birisi annem hakkında babam hakkında bir şeyler söyleyecek. peygamberim hakkında bir şeyler söyleyecek bu da beni etkilemeyecek mi? hayır, beni etkileyecek. beni sinirlendirir, kızdırır. kızmaya hakkım var. fakat bu ikisi çok farklı konular. şu an medyada bu ikisi tek bir mesele haline getirilmeye çalışıyor. 

diğer bir deyişle, biz o kişilerin hoşgörülmez bir şekilde öldürülmesine karşıyız ve aynı zamanda ifade özgürlüğünden yanayız. hepsini anmalıyız, ne olursa olsun onlarla birlikteyiz.

bi dakika bi dakika!

hayır müslümanlar için işler o kadar basit değil. bu ikisi çok farklı konular. biz haksız bir şekilde öldürülmesine karşıyız ve haksız yere öldürenlere kesinlikle karşı dururuz. buna şüphe yok. ama aynı zamanda bizim o tarz cahilce ve nefret dolu sözlere sinirlenmeye hakkımız var, olmaya da devam edecek. buna karşı duracağız, buna karşı açıkça konuşacağız, bunun yapmanın bir yolu var. bunu yapmanın bir usulü var. bütün özgür ifadeler sevgi dolu ve kabul edilebilir gibi davranmayacağız. Allah Kuran'da insanların sözleriyle gazaba geliyor mu? kesinlikle.

mesele sinirlenmeye hakkımızın olup olmadığı değil. mesele nasıl yanıt verdiğimiz, nasıl tepki verdiğimiz ve o tepki her şeyi belirliyor. çünkü her şeye olan tepkimizin Allah'ın hidayetine ve peygamberine uyması gerekiyor. o duygular haklı bulunabilir. fakat o duygulardan sonra yaptıklarınız haklı bulunmayabilir. problem burada yatıyor. 

4. ve son nokta,

aslında kişisel olarak yeterince konuştuğumuzu düşünmediğim bir konu ve asıl problem ve asıl nokta bu. asıl problem neden insanlar islam'la alay ediyorlar? neden dalga geçiyorlar? neden hakaretler ediyorlar? neden müslümanlara karşı kara propaganda ve nefret dolu konuşamalar yapılıyor. bugünlerde gazetecilik gerekçe gösteriliyor. baş makalelerde çerçeve gittikçe daha ilginç hale geliyor. önceden "`radikal islam`"dı. bu radikal islam için geçerli, bu sebeple radikal islamdan bahsediyorlar.

"bu fanatikler sapık militan versiyonlara inanıyorlar."
"bunlar herkesi öldürecek."
"bunlar kadınları çöp poşetine sokmak istiyorlar"

ama radikal kelimesinin altını biraz eşelerseniz, onlara göre eğer 5 vakit namaz kılıyorsanız radikalsinizdir. yani radikal hakikaten sapıtmış olmalı. ama şu anda birazcık islamı gösteriyorsan, fazla müslüman görünüyorsan, tesettürlü isen radikalsin.

sakalın varsa kesinlikle radikalsin!

amerika'da durum o kadar o kadar kötü değil ama avrupa berbat durumda. orada bulundum. oldukça kötü. çok radikal gibi gözüküyor.


ama soru şu: neden?

müslümanlarda şöyle bir zihniyet oluştu: "bizi dışlıyorlar. onlar küffar dostum, bizden nefret ediyolar. bu karikatürleri, bu propagandaları yapmaya devam edecekler. islam'la ilgili her şeyden nefret ediyorlar"
onlar şöyle, onlar böyle, onlar onlar onlar onlar...

aynaya bakmak için hiç vaktimiz yok.

yukarıda bahsettim. peygamberler de alay konusu olmuştu. sahabe de olmuştu. Kuran'da var. "onlar, iman edenlerle alay ederler* ama esas soru şu, onlar ne için alay ettiler biz neden alay konusu oluyoruz? aynı şey mi? iddia ediyorum değil. o insanlar alay ettiler çünkü bu islam'ın yayılmasını durdurmanın, islam'ı bitirmenin tek yoluydu. başka ne yapacaklarını bilmiyorlardı. islam çok merak uyandırıcı, çok ufuk açıcıydı. islam adalet için geldi. toplumdaki adaletsizlikleri sorguladı. insanlar, gençler islamın cazibesine kapılıyorlardı. onlar da ne yapacaklarını bilemediler. Allah'ın resulünü yalancılıkla itham ettiler. ama bu da işe yaramadı. "belki umursamadan gülüp geçeriz. böylece kimse onları mesele etmez" dediler. bu da planların biriydi. ama işe yaramadı, başka taktikler geliştirdiler. çünkü islam çok kuvvetliydi.

bizim meselemizin bu olduğunu düşünmüyorum.

bence bugün alay konusu olan şey, müslümanlar ne hale geldiler? müslümanlar ne haldeler? kendimizi nasıl ileri götürürüz? toplumlarımız ne durumdalar? sokaklarımız ne halde? evlerimiz ne halde? iş ortamımız nasıl? devletlerimiz ne halde?


yolsuzluk örneklerini görmek isterseniz, medeni bir toplumun tam aksini görmek istiyorsanız islam dünyasına bakın. ekseriyeti öyle. 

park yerinde bile Allah rızası için medeni olmak bize zor geliyor. 

organize olduğumuz tek yer, öyle olmak zorunda olduğumuz saflar. 

namazda böyle. ama dışarda? onu boşver. salla gitsin.

temel adaba bile sahip olamadığımız berbat bir durum.

müslüman medeniyeti nedir?

tarihimizden bahsetmeyi seviyoruz. icat yapmada en önde olduğumuz zamanlardan bahsetmeyi seviyoruz. dünyanın üniversitelerine liderlik yaptığımız zamanlardan, dünyanın her tarafından insanların bağdat'ta ki ilmi görmek için geldikleri zamanlardan, avrupa'da olmayan eserlerin müslümanlarda olduğu (ki bir kısmı şimdi avrupa müzelerinde sergileniyor) zamanlardan, endülüs'ün dünya için bir model olduğu zamanlardan bahsetmeyi seviyoruz. 


peki bahsedecek başka neyimiz kaldı?

ne yaptık biz? müslüman olarak ne yaptık? dünyaya ne gibi katkılarda bulunuyoruz?


yaptığımız tek yeni şey, bir şeyi patlatmak! 

ya da başka bir kaos içindeyiz. buna bir de dışardan bakın. bu insanlar çıldırmış. delirmiş bunlar. esasen ümmetin diğer ksımından ziyade parmağımı batı müslümanlarına çevirmek istiyorum. bu toplumlara geliyoruz. ben amerika'da oldukça böyle bir cemiyetteyim. ingiltere'deki, avusturalya'da ki müslümanlarla etkileşim içindeyim. müslümanların kendi aralarında gördüğünüz şeyler... vergi ödemeyen bir sürü iş adamı biliyorum. "kafire para ödemek istemiyorum." harbiden kafire para ödemek istemiyor musun?

e bira satıyorsun!

islami tarafın bir anda ortaya çıkıyor ama vergi ödemeye gelince yok. ahlak standartlarımız çok düşük. maaşları hakkıyla ödemeyen müslüman işverenlerimiz var. iyi ücret vermiyorlar. hanımlarına mehir bile vermiyorlar. dünyadaki adaletsizlikten bahsediyorlar daha evlerinde bile adalet yok.

biri niye islam'a karşı cezbolmak istesin ki?

mümtehine suresinin 5. ayetine ait elmalılı meali: 


"rabbimiz! bizi inkar edenler için bir fitne kılma, bizi bağışla!"

bu ayetin anlamalarından biri de başka deyişle ya rabbi bizlerin insanların utancı etme, islamın asıl güzel öğretilerinden uzak etme.

müslüman olmayan biri bunu görür ve "niye müslüman olmak isteyeyim ki? neden bu insanlar olmak gibi isteyeyim?" der. onlar müslüman olayların iman edenlere ettikleri alaylara karşı haklı değiller. aynaya bakmayı reddettiğimizde haklı olmuyoruz. aynaya bakmamız lazım. bu problemi çözmek zorundayız. dünyanın bize karşı yaptığı şeylerden şikyaetçi olmayı bırakalı çok oldu. bizler "la ilahe illallah" insanlarıyız. bizim tarafımızda Allah azze ve celle var. onun yardımı bütün sorunlardan daha büyük. Allah yanında olduğu zaman başka çıkamayacak kadar büyük bir sorun olamıyor. sorun bizim Allah'ın yardımını istemememiz. en azından onu kazanmak bile umurumuzda değil. Allah'ın yardımı bedavaya gelmez. hak edilmesi lazım. benim evimde olması gereken bir dönüşüm olmalı. ailemin içinde bir dönüşüm olmalı. bir değişim olmak zorunda. manevi pusulamızı kaybettik. dindeki fıkıhtaki ve şeriattaki ileri bilgi seviyesinden bahsetmiyorum. en temel ahlaka sahip insanlardan bahsediyorum. amerika'da mescidlerimiz var. dünyanın öbür ucunda bile bağışın yer aldığı mescidler var. para biriktirecekler. biriktirince de "parayı şuraya harcayalım buraya harcayalım." 

parayı filan proje için topladığını duyurmana rağmen, başka bir projeye gönderiyorsun sonra da "sorun yok, fetva aldık" diyorsun.

sahtekar olmak için mi fetva aldın?

nereden aldın o fetvayı? "sorun yok, bu projeye de harcayabiliriz" diyor. din adına bile yalan söyleyebiliyoruz. bu nasıl olabilir? bu noktaya nasıl gelir?

Allah'ın yardımı neden bu insanlara gelsin ki? en güzel dinin verildiği insanlar. en iyi öğretinin verildiği insanlar. ama bir dakikalığına, bir günlüğüne aynaya bakmıyorlar. müslümanların çoğu alim, fıkıhçı ya da müftü değil. olması da gerekmiyor. ana neyi yaptıklarını bilirler. ben neyi yanlış yaptığımı bilirim. görmezlikten gelmeye de devam ederiz. Allah bu insanların durumunu değiştirmeyecek. Allah bu ümmetin durumunu değiştirmeyecek. Allah kendisi söylüyor. ayet en nihai gerçektir. ayetten dah büyük bir gerçek yoktur. Kuran'ın ayetlerinde; biyolojide, fizikte, kimyanın bulamayacağınız ayetler var. 

rad suresi 11. ayet.

gerçek şu ki, insanlar kendi iç dünyalarını değiştirmeden Allah onların durumunu değiştirmez; ve Allah insanlara (kendi kötülüklerinin bir sonucu olarak) bir felaket tattıracağı zaman hiçbir şey bunun önünde duramaz: çünkü onların, kendilerini o'na karşı koruyabilecek kimseleri yoktur.

"insanlar kendi iç dünyalarını değiştirmeden Allah onların durumunu değiştirmez!"

içimizde yanlış bir şeyler var. bugün ümmetin sorunun ne olduğuna Allah'ın cevabı, insanların içinde yanlış bir şey olması. Allah "eğer hakikaten inanıyorsanız, muhakkak üstün olan sizsiniz" dediğinde, en yüksek konumda olacaksınız. eğer hakikaten inanıyorsanız! bariz bir şekilde en yüksek konumda değiliz. demek ki imanımızla ilgili yanlış bir şey var. çünkü Allah hiçbir zaman haksız değildir.

bu bir felakettir! bu bir trajedidir!

bir yanlış, sonra diğeri, sonra diğeri... bitmeyecek de. bitmeyeceğini biliyoruz. bu felaket selini ezip geçmek yerine ne yapabileceğimizi düşünüyoruz.

sürekli deli değiliz demek için, birini haklı çıkarmanın yolunu arıyoruz. 

bu arada ne olursa olsun birileri deli olduğumuzu düşünecek. onları etkileyemezsiniz. deneyin isterseniz. peygamber denedi. eğer o yeterli değilse biz zaten yeterli değiliz. onları etkilemenin bir yolu yok. ne kadar doğru şeyler yaptığınız önemli yok.

nefret eden her zaman nefret edecek.

alay edenler her zaman alay edecek.

ama onlara bizimle alay edebilecekleri iyi sebepler verirsek daha iyi olur. 


haklı gerekçeler: islam üzere olduğumuz, akıl ve zeka insanları olduğumuz. o insanlar biziz işte. isalm'ın en büyük gücü kuvveti değildi. silah veya kılıç değildi. fikirler islam'ın en büyük gücüydü ve adaletsizlikle verdiği doğrudan mücadeleydi. diğer felsefelerin bütünlüğünü sorgulamasıydı.

"nasıl böyle düşünebilirsin? nasıl böyle davranırsın? nasıl böyle yargılarsın? hiç mi akıl etmiyorsunuz? kararlarınızı nasıl alıyorsunuz?" 

Allah'a gözlerim açık bir şekilde dua ederim. düşünsel bir din. fakat artık düşünceli bir halk değiliz. 

`zannediyoruz ki islam'ın batıdaki yaptırımı militanlıktır.`

militanlık hiçbir şeydir! hiçbir şey!

kureyş'e olan gerçek tehtid... onlar sarsılmışlardı. bedr'de değil. mekke'den beri sarsılmışlardı. sadece ayetlerle. Allah'ın kelamı yetmişti. binlerce yıldır orada olan gelenek Allah'ın bir kaç kelamı ile sarsılmıştı. sonra ne olduysa artık o kelamla bağlantılı değiliz. 


bilirsiniz birisi bir tartışmanın galibi gelmek istediğinde, artık karşılık veremiyorsan sinirlenirsin ve bağırmaya başlarsın. bağırmaya başladığında artık bu kaybetmeye başladığın anlamına gelir. öne sürdüklerin boşa çıkmış ve sinirlenmişsindir.

iki insan tartışırken kaybeden diğerine vurduğunda yine kaybetmişsindir. onu sözlerinle mağlup edemediğin için elinle edebileceğini düşündün diye. bu demektir ki sözlerinde çok güçlü değilsin ve Allah'ın kelamından daha güçlü bir kelam yoktur. başka bir şeye başvurmamız gerekmiyor. başka bir şeye başvurduğumuz da ise bu kelamın yeteri kadar güçlü olmadığını kastetmiş gibi oluruz. ama öyle. biz yeteri kadarı kadar güçlü değiliz. çünkü Kuran'a yeteri kadar bağlı değiliz.
aslında en entellektüel karşılıkları, en tutarlı karşılıkları, dünyadaki ahlaksızlıklara meydan okuyan karşılıkları en derin ve düşündürüren bir üslup ile bizim üretmemiz gerekiyor.
agnostikliklerle, ateistlerle, hristiyanlarla ve diğerleriyle en derinlikli diyaloglarda bulunan biz olmalıyız.

dindarlar neyle suçlanıyor biliyorsunuz değil mi?

yüzyıllardır aynı şeyler, artık avrupa ve dünyaya da yayılıyor: 

"dindar insanlar dar görüşlüdür.
"dindar insanlar fanatiktir"
"dindarlar toleranssızdır"
"dindarlar eleştiri kabul etmezler"
"dindar insanlar diyaloga açık değildirler"
"yani dini yok edersen özgürce düşünen açık görüşlü bir toplum olacak"

bizi bunlarla itham ediyorlar ve biliyor musunuz avrupa'daki yüz yıllık hristiyanlık için doğruydu. fakat bize islam'ı getiren peygamber bunun tam tersiydi.

diyaloğu teşvik eden bir dindir bu din!

bakara, 111

`de ki: "eğer söylediklerinizde samimi iseniz, iddianızı kanıtlayın!"

öyle bir kitap ki insanlara sadece inanmalarını söylemiyor. aynı zamanda tüm eleştirilerin toplanıp getirilmesi yönünde meydan okuyor.


işte açık fikirlilik budur!

kitap bizi buna çağırıyor!

kapalı olan biziz!

aklımızı fikirlere açarak bu ümmeti tekrar güçlendirmeliyiz. dinin akılları, kalpleri ve gözleri kapatmak için var olmadığını göstermek için. aksine aklı fikirlere açmak için var. diyalogta bulunmak için, insanlığı medenileştirmek için. onlar çözümü dini tamamen bitirmekte görüyorlar. biz de diyoruz ki hak dini getirmek çözümdür. evet, yanlış din zulüm getirecektir. fakat Allah'ın dini güzelliktir.


bunu onlara biz göstermezsek kim gösterecek?


işte bu yüzden Allah müslümanları bu dünyaya koydu. bu ümmetin bir parçası olmak bir şereftir. az bir şey değil. toplu olarak müslüman nüfusun yükünü omuzlarımızda paylaşıyoruz. o yük ki tek başına resullAllah'ın omuzlarında idi. kabul edelim veya etmeyelim, işte senin benim her gün omuzlarımızda taşıdığımız budur. bu yükün gereğini yerine getirip dinin ne olduğunu insanlığa göstermezsek başımız belada demektir. sadece otoritelerle, medya ile değil Allah katında sorumlu olduğumuz için başımız beladadır.

çevremizde bu dini neyin mükemmel kıldığını, neyin çok güzel kıldığını tasvir edelim.

Allah Kuran'ın nurunu hepimizin kalbinde parlamasını nasip etsin bunu kalbimizde güçlü, kavim kılsın. genç nesili ümmet için öyle önderler kılsın ki bu karanlık dönemden bizi nurlu bir döneme çıkarsınlar.




Bu yazı Nouman Ali Khan'ın bir konuşmasından alıntıdır.