Anadolu toprağı, üzerinde bir şeyler yetiştirmeye çalışan köylüsüne karşı oldukça cömert davranır. Sizden sadece su ister, tohum ister. Güneşi, hatta bazen suyu ve tohumu da kendi kendine bulur. Bunları birleştirir, ve bir süre sonra size, her biri büyük birer mucize olan meyvelerini sunar. İlişkiniz karşılıklı gibi görünür, siz bir şey verirsiniz, o da size karşılığını verir, sureten görünen budur. Ama verdiğiniz iki damla suyun karşılığı, hiçbir yerde tonlarca katıyla karşılık bulmaz, topraktan başka.
Mustafa Kutlu da böyle bir Anadolu meyvesi işte. Erzincan’ın, babasının nahiye müdürlüğü yaptığı ufak bir kasabasında dünyaya gelip, Divan Edebiyatı’yla, Halk Edebiyatı’yla ve Modern Edebiyat’la bir güzel sulandı, ve kendisini bizlere sundu. Edebiyat öğretmenliği yaptığı dönemin başında, Sait Faik’in Hikaye Dünyası adındaki ilk kitabı ve denemesiyle, edebiyat dünyasına profesyonel anlamda ilk adımını attı.
Aslında bu ilk adım bile bize, yani aslında nesildaşlarına bir fikir vermiş olmalı; hikayeye Sait Faik incelemesiyle başlamak. Sait Faik, hiçbir edebi tesirin altında kalmadan, kendisini bir ekolün boyunduruğu altına sokmadan, insanların dış görünüşlerini basit, yalın bir dille, ruh tahlillerini de büyük bir ustalıkla anlatmıştı. Eserlerinde ön plana çıkan doğa sevgisi, toplum tarafından hakir görülmüş, köylü, işçi diye kenara itilmiş insanların da kendilerine ait birer iç dünyalarının oluşunu yansıtması, onu toplumsal gerçekliğe yaklaştıran emarelerdi. Mustafa Kutlu da, Sait Faik’in ve diğer çağdaş yazarlarının açtığı yoldan gidip, intihale ve taklide düşmeden, köylülerin, işçilerin, kendi halindeki aile reislerinin, küçük hayallerin büyük mutluluklara dönüşmesinin, küçük değişimlerin büyük sıkıntıları beraberinde getirmesinin hikayesini yazdı.
Görebildiğim kadarıyla, Mustafa Kutlu öykülerindeki kahramanların ruhlarını derinlikli bir şekilde incelemez. Bunun yerine, okuyucunun aklına kahramanın ruhuna, iç dünyasına açılan yolun anahtarını birkaç cümleyle verir, gerisini de okuruna bırakır. Tabakalara ayrılmış Türkiye toplumunun alt katmanlarını gün yüzüne çıkarır Kutlu hikayelerinde. Kimi zaman babası ölmüş bir köylünün kendi bahçesini kurması hayaliyle, kimi zaman şehir yaşantısından sıkılan işçinin herşeyi bırakıp gitme özlemiyle, kimi zaman toplum tarafından kutsallaştırıldığı kadar önemsizleştirilen ve içi boşaltılan aile yapısı ve yaşantısıyla karşılaşırız. Her bir ana karakter, bizi kendi dünyasına davet eder, derdine ortak olmamızı ister. Bunu başarınca da Mustafa Kutlu okuru olunur sanırım, bir daha da bırakılmaz.
Kutlu’nun kullandığı dil de kendinden önceki ustalarında olduğu gibi, konuşma dilinden öteye geçmez. Topluma yakın durur, adeta “içerden” konuşur her zaman. İşte bu sağlam temeller üzerine kurduğu hikayecilik anlayışıyla da, sağlam bir okur kitlesi oluşturdu. 2000 yılından beri her yaz sonu düzenli olarak birer kitap çıkarıyor, yaz sonlarını tutturamasa da her sene kesin bir kitabı çıkıyor.
2000 yılında farkında olmadan vermiş olduğu bu karardan bir sene sonra, Beyhude Ömrüm adlı bir uzun öyküsünü daha yayınladı.
Kutlu bu kitabında, babasını kaybetmiş, yaşadığı köyde bir tane bile meyve ağacının olmadığını farketmiş ve bir meyve bahçesinin hayalini kurmaya başlamış Yadigar’ın hikayesini anlatıyor. Yadigar’ın bahçeyi kurmak için verdiği mücadele, çok partili döneme geçişle muhtarlık sistemine yüklenen önem, kılını kıpırdatmayan toplumun, bir şeyler yapma çabası içerisinde olan insanların yoluna taş koyma çabası, yalın ve akıcı bir dille anlatılmış. Kutlu, beylik cümlelere pek yer vermeyi sevmeyen, sade cümlelerle kalbimizi fethetmetiyi başarabilen bir yazar. Bu öyküde de, basit olduğu kadar vurucu ve akla kazınabilen bir sürü cümlecikle kitabına bağlıyor bizi. Özellikle son cümlesi, bahçeyi, kitabı, Mustafa Kutlu’yu, hayatı içerisinde barındıran, basit bir cümle. Ama sadece bu cümleyi okuduktan sonra tüylerimin nasıl ürperdiğini bir kere daha hatırlamak için, bu kitabı yeniden okumaya hazırım.
---
Eserleri :
Öykü:
Ortadaki Adam (1970), Gönül İşi (1974), Yokuşa Akan Sular (1979), Yoksulluk İçimizde (1981), Ya Tahammül Ya Sefer (1983), Bu Böyledir (1987), Sır (1991), Arkakapak Yazıları (1995), Hüzün ve Tesadüf (1995), Uzun Hikaye (2000), Beyhude Ömrüm (2001), Mavi Kuş (2002), Tufandan Önce (2003), Rüzgarlı Pazar (2004), Chef (2005), Menekşeli Mektup (2006), Huzursuz Bacak (2008), Tahir Sami Bey'in Özel Hayatı (2009), Zafer yahut Hiç (2010)
Deneme-İnceleme:
Sait Faik’in Hikaye Dünyası (1968), Sabahattin Ali (1972), Şehir Mektupları (1995), Akasya İle Mandolin (1999), Yoksulluk Kitabı (2004)
Çocuk Kitabı :
Yıldız Tozu (2004)
// yazı başka bir blog için yazılmıştı, açılmayınca bir köşede kalmış. buraya nasipmiş.
0 yorum:
Yorum Gönder
ee, ne dersin? :