11 Temmuz 2009
Mert'le Taksim'e gittik bugün, büyük bir kararsızlığın sonucunda. İndik otobüsten yürüyoruz İstiklal'in girişine doğru. Aklımıza Uykusuz geldi aynı anda, ofisleri İstiklal'de diye biliyoruz, ondan. Neyse.
Mert "Ersin'le falan karşılaşsak lan ne süper olur ama ehe." diyor, ben de "eheh" diyorum, yürüyoruz öyle. Uykusuz da Uykusuz, başka muhabbet yok. Arasıra araya tat-tuz olsun diye caddenin insan populasyonundaki canlı türlerinin çeşitliliğinden dem vuruyoruz. Cidden ama, her tarz insan var lan. Neyse yine,Buz Devri'ni izlemek için daldık bir sinemaya, en erken matineye 2 saat var,vazgeçtik. Çıktık sinemadan.Açtı karnımız simit mimit yedik, herneyse angaryaları geçelim.
Yapacak bir şey ararken bari kitap, dvd bakarız diyerekten D&R'a daldık. Giriş katında dergiler, cdler falan var, baktık biraz. Sonra bir kitap sorduk görevliye, üst kata çıkın dedi. Merdivene yöneldik. İlk hangimiz gördü bilmiyorum, ama benim Uykusuz çizerlerinden Memo Tembelçizer'i gördüğüm an, bi bok olmadı. Esas mevzu, tanıyana kadar geçen 1-2 saniyedeki bakışmalardı. İçimden 'aha, Memo lan bu' dediğim anda, ayaklarım bir hışımla üst katın merdivenlerine tırmanmaya başladı. Arkama baktım, Mert sırıtıyor bana baka baka. Orada anladım yanlış görmediğimi. Yarım saat önce muhabbetini yaptığımız, olsa ne güzel olur lan dediğimiz şey, olmuştu. Uykusuz alıp imzalattırsak mı, fotoğraf çektirsek mi, hele hölö derken merdivenin trabzanlarının arasından aşağıya baktık ki ne görelim, Memo gitmiş. Elimize böyle bir şans geçmiş, kayıp gitmiş bir anda. "Bi' daha da bok görürürüz!" lafı her ikimizin ağzında da yankılandı. Tabii yavaşça yankılandı, kitapçıdayız sonuçta. Aradığımız kitabı bulduk. Kasaya doğru giderken, sağ tarafta Uykusuz'un bu haftaki sayısını gördüm. İlk sayfasına bakıp güldük ikimiz de. Bir tane kalmıştı yeni sayıdan, ve başka Uykusuz yoktu. Alalım almayalım derken, 'hele geçen haftayı bi' oku sen' dedim Mert'e, geçiştirdik öyle, kitabın parasını ödeyip çıktık.
Yürü babam yürü, İstiklal'in sonuna kadar geldik sohbete daldığımızdan farkında olmadan. Geri dönelim dedik. Yorgunluktan ileri gelen 'tıss'lama ve 'off'lamalar eşiliğinde geri dönüşe başladık. Galatasaray Lisesi'nin karşısındaki Maraş Dondurmacısı'nın şovuna diktim gözlerimi, bir yandan yürüyüp bir yandan izliyorum. Araya insan kafaları girince sıkılıp bıraktım izlemeyi. Yolun sağına kafamı çevirdim, YKY'nin olduğu yöne. Kitabevinin yanındaki ne sattığına dikkat etmediğim dükkanın kapısında, son derece kıllı bir siluet belirdi. Memo'dan önce olan 'bakışma', o an sadece benim tarafımdan gerçekleştiği için 'bakma' halinde cereyan etti. Memo'daki 1-2 saniyelik bakışma boşluğunun yerini ' Şerrefsizim Uğur Gürsoy lan bu!' cümlesi doldurdu.
Mert'le yolun ortasında dikilip adama bön bön baktık bir süre. Mert "Abi bi' Uykusuz kap gel D&R'dan, ben takip ederim Uğur'u." dedi. Ben de direkt koşmaya başladım, bacaklarım benden bağımsız bir uzuvmuş gibi İstiklal'in taşlarında salınıyordu adeta. [:P] Nefes nefese ve ter içinde kaldıktan sonra D&R'a daldım, Uykusuz'un nerede olduğunu biliyordum, kasaya doğru gittim. Ödeme kuyruğunu yardım, dergi reyonuna baktım. Bakmaz olaydım. Son Uykusuz'u satın alan ellere sövdüm, satan kasiyere sövdüm. [içimden] Ama bir umut daha olabilir diye, D&R'dan hemen çıktım. Uğur'u gördüğümüz yere doğru giderken, Mephisto çarptı gözüme. Oraya girdim, belki bir Uykusuz bulabilirim hevesiyle. Ama yoktu, orada da kalmamıştı. Koskoca İstiklal Caddesi'nde Uykusuz bulamamak bir tek bana nasip olur herhalde diye düşünerek, Uğur'u gördüğümüz yere doğru yol aldım. Neyse ki Mert oradaydı. "Abi iki saat oldu nerdesin ya, adam yarım saat şu dükkanda takıldı sonra çıktı gitti." dedi. İmza da olmadı, fotoğraf da.
Başımız eğik, meydana doğru yürürken Mert "Ersin'le Memo'yu gördük, bi daha da nasip olmaz derken Uğur'u da gördük yaa." dedi. Ben cümlede geçen isimleri çözümlemeye çalışırken, bir fark olduğunu anladım. Ben, Ersin'in, Memo'nun arkasında kasa sırasında beklediğini farketmemişim. Yaram daha da deşildi bir anda. Günün ortalarında hayalini ettiğimiz şey, 3 kere elimizden kaçmıştı adeta. Ama olsun, onları görmek de yeterince keyifliydi, gün de yeterince güzeldi.
0 yorum:
Yorum Gönder
ee, ne dersin? :