Bazısı öyle olur, ağlarken güzelleşir. Garip. Halbuki ağlayan kadın imajı ne kadar kötü çizilidir kafada. Akan rimel...Bozulan allık falan. Aslında insanın kendine ait bir damla doğal suyu yapay güzelliğin gerçek yüzünü göstermeye yetiyor demek ki. Ya da bana öyle gelmişti o an. Ama öyle değildi durum o akşam. Ağlıyordu ve bir kız çocuğu kadar güzeldi. Her bir gözyaşı yüzünün her santimetre karesine ışık vuruyordu sanki. "N'oldu?" diye sordum. Önce bir kaç saniye hali hazırda devam eden sessizlik sonrasında kısıkça bir "yok bi' şey". Farklı bir cevabı verse şaşırırdım zaten. Dünya'da tam zıttı yerine kullanılan başka bir kalıp yoktur herhalde. "Yok bi' şey". Evet, hiçbir şey yok ve biz ezelden beri keyfimizden ağlıyoruz. Hatta o kadar keyiften ki dünyaya geldiğimizde ilk yaptığımız şey ağlamak. Üstelemedim. Çünkü o an ihtiyacı olan şey bana olan biteni anlatmak değil olabildiğine ağlamaktı. Ki öyle de yapıyordu. Ağlıyordu ve bir kız çocuğu kadar güzeldi. Dağılmış saçları daha bir güzeldi. Neden şimdiye kadar hep topladıysa! Islak kirpikleri daha bir güzeldi. Titreyen dudakları daha güzeldi. Devamlı açılıp kapanan burnu daha güzeldi. Kızaran gözleri daha güzeldi. Yavaşça eğildi, dizime yattı. Elimi saçlarına götürdüm. Bu dize yatmada sevme olayı çoğu zaman kontrolsüz başlar ama benim ki öyle değildi.
İşte şimdi bir kız çocuğundan hiçbir farkın kalmadı, biliyor musun. O vakur o gururlu, hatta biraz feminist tavrından eser yok. Bozulma bana ama bir akşam yemekte ki "erkek adam ağlamazmış, hıh, biz de en az sizin kadar güçlü yaratıklarız bunu hepiniz kafanıza iyice sokun" deyişin geldi. Farkında değilsin sanırım ama elime büyük bir koz verdin.
Çok da umurumda değildi aslında ne olup bittiği. Çünkü ağlıyordu ve bir kız çocuğu kadar güzeldi. En yakınında ki canlı bir vücut parçasına tutunmaya çalışan ruh gibi. Gardı düşmüş. Sevgiye aç, yardıma muhtaç. Ve tabi ki güzel. Ağlama sesi, şarkıların bittiğini haber eden son dört beş saniyesi gibi azaldı. Şarkıların bitmesine üzülür gibi üzüldüm. Çünkü bu aynı zamanda yüzünün eski haline dönme evresinin habercisiydi. "Seninle tanıştığımız ilk günü hatırlıyor musun" diye sordu. "Hiç unutmadım ki." dedim. "Peki ya o ilk günkü kadının son günü bugün olsaydı?" diye sordu. Çok sonradan öğrendim ki, yüzü kar maskeli bir adam elinde küçük bir cep bıçağıyla sıkıştırıp bütün parasını istemiş sonra sokaktan gelenleri görünce korkup kaçmıştı.
Doğruldu. Ağlamıştı ve hâlâ bir kız çocuğu kadar güzeldi. "Bundan sonra bütün salataları sen yapacaksın." dedim. Anlamadı. "Özellikle soğanlı olanları".
0 yorum:
Yorum Gönder
ee, ne dersin? :