O günü çok net hatırlamıyorum. Kare kare hepsi. Hani çok güzel veya çok korkutucu bir rüya görürsün de uzun zaman sonra bile aklında kalır ama parça parçadır ya, işte öyle birşey. Bir kaç nokta var kafamda resmini çizebildiğim. Parıl parıl parlayan bir güneş. Canlılıkta birbirleriyle yarışan yemyeşil yapraklar. Kısa mavi pantolonum. Sol yanımda bir el ve sonunu getiremediğim bir yol. Belki de sırf getirebileyim diye yürüyorduk annemle hararetli hararetli. Sımsıkı tutmuştu elimi sımsıkı. Terden sırılsıklam olmuştu avucumun içi. "Nereye gidiyoruz anne?" diye sordum, "Mutlu olacağımız bir yere bi' tanem" dedi annem.
Mutlu olacağımız bir yere gidiyorduk annemin dediğine göre. Bunu söylerken annemin yüzü tasdik edercesine gülüyordu. Yalnız birşey eksikti. Her zaman bana gülerken ki ifadede bir şey eksik. Gözlerinin içi gülmüyordu. Gözleri gülmeden bir insanın gülmesi mümkün müydü, anne? O zaman tamam dedim kendi kendime. Annem öyle diyorsa öyledir. Gidelim mutlu olacağımız yere."Bak!" dedi annem birden, elinde bir elma şekeriyle. "Sen çok seversin elma şekerini, hem ye hemde bir yandan hızlıca yürüyelim he mi bi' tanem" dedi. Haklıydı annem. Çok severdim elma şekerini. Dedem almıştı bana ilk elma şekerimi."Bi' bak bakalım şunun tadına delikanlı, ben senin yaşındayken çok yerdim bakalım sen de sevecek misin?". Sevmiştim. Belki de dedemi çok sevdiğim için sevdim, bilmiyorum. "Ne zaman istersen söyle bana, tamam mı?" diye tembihledi. En sonunda da "kendimize benzettik torunu, müftelası oldu iyi mi" deyip gevrek gevrek gülmüştü. Ah dedem.. Ama o gün yiyemiyodum elma şekerini. "Nerede orası anne?" dedim. "Gidince görüceksin bi' tanem, hem sen niye yemiyorsun şekerlemeni? Bak onu bitirirsen orda sana bir tane daha alırım.". Kelimeler hızlı hızlı yolunu bulurken aynı anda hem bana gülücükle bakıyor hem yürüyüş olarak adlandırılmayacak bir hızda yürüyordu. Çok marifetli kadın şu annem. Nasıl hepsini aynı anda yapıyordu! Ama olmadı. Beceremedim. Bir eşi dostu uğurlarken yemek verilir ya hani adına, işte masada ne olursa olsun iştahını kabartmaz. Elma şekeri bile kabartmaz. O günde kabartamadı. "Anne niye bu kadar hızlı yürüyoruz?" diye sordum. "E bi' an evvel mutlu olmak istemez misin bi' tanem anneyle". İsterdim tabi. Hadi daha hızlı yürüyelim o zaman anne. Hatta keşke kanatlarım olsaydı. Sırtıma alırdım seni, uçardık beraber anne. İşte o zaman çok hızlı olurduk. Ne insanlar ne binalar ne arabalar anne. Hiç birşey durduramazdı. Ama durdurdular. Çünkü benim kanatlarım yoktu. Keskin ve yankılı bir ses. Tek bir ses durdurmaya yetmişti annemi. Birkaç adım daha. Elimi tutan eli önce gevşedi sonra tutmaktan vazgeçti. Karnına götürmüştü. Kırmızıya boyandı parmakları. Gelmiş olsaydık annem söylerdi. Ama söylemedi ki. O zaman niye elimi bıraktın anne? Benimde parmaklarım kırmızı olmasın diye mi anne? Sorularımın cevabını hiçbir zaman veremedi annem. Sadece yattığı yerden bana bakıyordu. İşte şimdi gerçekten gülüyordu. Benim de gülmem gerekiyor mu anne? O içleri gülen gözleri de kapandı sonra. Mutlu olacağımız bi' yere gidiyorduk annemle. Eminim o şu anda mutlu olduğu yerde. Yiyemiyorum ama hiç birşey bir elma şekeri kadar bile tatlı değil benim için ise.
28 Kasım 2011 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder
ee, ne dersin? :