envai çeşit zırvalar kütüphanesi

1 Mart 2012 Perşembe

Hayat Fena Halde Satranca Benzer

Herşeyi bir kenara bırakıp sadece görülene odaklandığında tam bir savaş meydanı gibi gözüküyor üstündekileriyle satranç tahtası. Filmden bir kare gibi. Bedenler değil ama zihinler çarpışıyor. Sadece bu yönüyle bile yaşamdan geliyor belki de. Bu yüzden bir adım öne çıkıyor bütün akranlarından benim neznimde. Fakat kaçımız farkındadır bilmiyorum , satrancın insana yakınlığı kanların döküldüğü bir arena ile sınırlı değil.

Bilen bilir bu oyunu oyun kılan iki tane şahtır. Herhangi birisi eksikse oynanamaz. Amaç karşı şahı elde etmek gibi gözükse de aslında en az onun kadar kendi şahımızı da korumaya çalışırız. Çünkü şah çekememek çok büyük bir problem değildir mat olmanın yanında. Hayat denen oyunun da şahı bizizdir esasında. Her şeyden önce insanın kendisi gelir. Her şey insanla başlar, insanla değer kazanır, insanla biter. Bu yüzden sağlık elden gidince artık hiçbir şeyin çok fazla önemi yoktur.


Evet, en can alıcı taş şah satrançta. Lakin satranç tahtasında sadece şahınız kaldıysa artık kazanma şansınız sıfırdır. Çünkü bir şahı şahla mat edemezsiniz. Yani şah diğerleri olmadan bir hiç. Zaman öldürmekten başka hiç birşey yapamaz. Aynı yalnız bir insan gibi. Tek başına kalan insanlar kaybedenler kulübünden değildir belki de ama kazanamayanlardandır. Öyle olmak zorundadır.

Dedelerimizden, ninelerimizden hep duyarız "sizin bilginiz bizim deneyimimiz" yada "ben senin zamanında olacaktım peh peh..." diye. Biz de hep sık sık büyüklerimize danışırız herhangi bir problemle karşılaştığımızda. Çünkü görmüş geçirmiş kimselerdir çoğu şeyi. Koskoca Nasrettin Hoca'nın bile ağaçtan düştüğünde doktor yerine ağaçtan düşmüş birisini çağırması çok net gösteriyor tecrübenin bilgiden daha üstün olduğunu. İlk 20 yıl boyunca devamlı birşeyler öğreniriz okullarda fakat hayata atıldığımızda alakası yoktur. Satrançta da böyledir. Kuralları ne kadar iyi bilirseniz bilin tecrübesizseniz kötü yalpalanırsınız. Bize çekilen her şah mat ve atılan her kazık bizi bir sonraki adımda çok daha yukarı taşıyacaktır. Ki ikisi de oynanmadan öğrenilmez.

Satrançta her hamle teker teker önemli. Sadece bir hareket bile oyunu olumlu yada olumsuz bir duruma getirebilir. Bizim de yarınımızın belli olmadığı gibi. Bir gün içinde insanlar iflas edebiliyor ya da zengin olabiliyorlar alınan bir kararla. Sırf bunlar için planlar yaparız uzun uzadıya. Ama yine tek bir olay bütün planları alt üst eder genelde. Küçük bir piyon hareketi bile olabilir bu. John Lennon'ın dediği gibi: "Hayat siz başka planlar yaparken başınıza gelenlerdir."

Ve en kötü durumlardan biri...Öyle anlar gelir ki üç dört hamleden önce işinizin bittiğini kestirirsiniz otomotik olarak. Oyun sadece bir kitabın sayfalarında ki satırlar gibi okunmayı bekler. El kol bağlıdır fakat satranç bu, o ya da bu şekilde hamle etmek zorundasınız. Sadece yaşayanlar anlar ama hayatta da vardır böyle zamanlar.Kafasında bir yap-bozmuşcasına tamamlar mağlubiyetin resmini insan. Seçimi yoktur. Sadece yapması gerekenleri yapar ve teslim olur.

Ve yine öyle anlar gelir ki şahı kaybetmemek adına şahtan sonra gelen en önemli ikinci taşı yani veziri kaybedersiniz. Hatta bu vesileyle oyunu kazanabilirsiniz bile. Ben kazanmıştım. Kim bilir. İşte dibe vuran insanlar da ayakta kalabilmek, hayata devam edebilmek adına vezirini feda eder bir gün. Bazen annesini...Bazen babasını...Bazen yarini.

Velhsasıl, hayat fena halde satranca benzer...Kazanan birileri varsa diğerleri illa ki kaybeder.

Görüşmek üzere.

0 yorum:

Yorum Gönder

ee, ne dersin? :