envai çeşit zırvalar kütüphanesi

19 Ocak 2012 Perşembe

19 Ocak'lar

Üzerine çok yazı yazılıyor, hepsi de birbirinden değerli, duygulara hitap etmekten çok elle tutulur, gözle görülür delillere dayanan. Ama ben de bir şeyler söylemek istiyorum bu konuda. 30 sene sonra Allah nasip eder de toruna tosuna karışırsam, onlara güzel bir şeyler telkin etmem gerektiği hissine kapılırsam, arkama dönüp baktığımda söyleyebilecek bir şeyim olsun, ve onlar da Hrant Dink'i az da olsa tanısınlar diye.

5 senedir neredeyse her gün, az çok gündemle ilgilenen insanların hayatlarına giren Hrant Dink, cinayeti ve öncesi/sonrasındaki süreç, takip eden insanlara bir şeyi çok net bir şekilde öğretti ya da hatırlattı: Bu memlekette halen haksızlığa karşı çıkabilen, din veya ırk ayrımı yapmadan sesini yükseltebilen, "evet, yanlış yapmıştım, yanlış yapmışlar" diyebilen insanlar var. 5 yıl önceki cenazedeki 100 bini aşkın insan da bunun ispatı, üzerinden 5 yıl geçmesine rağmen, halen ilk günkü öfkesini, adalet arayışını, umudunu, sevgisini koruyabilen 50 bini aşkın insan da. Peki nedir bu insanların derdi? Halaskargazi yokuşundan geçen bir otobüsün içindeki amcaları teyzeleri yolundan eden insanlar kimden ve neden anlayış bekliyor? Her şeyi geçtim, 5 senede gelmeyen bir adalet beklentisi, gideceğimiz yere yarım saat gecikmemize sebep olan bu insanların sorduğu soruları en azından bir kere düşünmemizi gerektirmiyor mu?
Bu insanların derdinden başlayalım: Kimi Hrant Abisi için, kimi Ermeni halkı ve diğer azınlıklar için, kimi Allah'ın ve inandığı dinin ona mazlumun yanında olmasını telkin ettiği için ve Hrant Dink'in de şu ülkenin mezalimine en acımasızca, yanlış anlaşılarak, hatta anlaşılmayarak kurban edildiği için, istisnasız hepsi de, insan hayatının hiçbir soyut/somut değerden üstün tutulamayacağına inandığı için 5 senedir her gün Hrant Dink'i anıyor, her 19 Ocak'ta Agos'un önünde toplanıp öfkesini koltuklarında oturan karanlık sorumlulara kusuyor, onları korkutuyor. Bunu kendinden ve derdinden o kadar emin bir şekilde yapıyor ki, Halaskargazi Yokuşu'ndan yükselen ses, vicdansız sorumluların taşlaşmış kalplerini bile etkiliyor. Bu insanların derdi bu. Peki bu insanların dert edindiği Hrant Dink kim?

Hrant Dink 1954 yılı Malatya doğumlu, annesi babası ayrıldıktan sonra Malatya'daki bir yetimhanede büyümüş bir Ermeni Türkiye vatandaşı. Sonrasında Tuzla'daki bir yetiştirme yurdunun yöneticiliğini üstlenmiş, yetimhanede beraber yetiştiği Rakel ile evlenmiş ve 3 çocuk sahibi olmuş, 96 yılında da birkaç arkadaşıyla birlikte Agos gazetesini çıkarmaya başlamış bir Zoolog. Agos'un anlamını bilmiyordum ben düne kadar. Ama tahminlerim Ermenice bir kelime olduğu yönündeydi, buraya bir virgül koyayım, sonra açıklamak çok daha iyi olacak, bilmeyenler için tabii. Peki suçu(!) neydi Hrant Dink'in? İlerleyen kısımlarda okumaya ihtiyaç duyarsanız, yazı dizisinin tamamı şurada.
"Türk"ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan,Ermeni'nin Ermenistan'la kuracağı asil damarında mevcuttur."
Bu sözler dolayısıyla, Türk Ceza Kanunu'nun o meşhur 301. maddesine binaen hakkında açılan dava sonucunda, bilirkişi raporlarına rağmen mahkum edilmişti Hrant Dink. Şu cümleyi şu haliyle okuyup da karar veren yetkililer, ülkemizin kitap okuma oranından her fırsatta şikayette bulunan sözümona üst tabaka, bürokrasinin mihenk taşları, o her fırsatta küçümsediği orta sınıf kadar bile okuma kültürüne sahip olmadığını kanıtlıyordu. Çünkü kurgu okumuyorsanız, gerçeklere dayalı şeyler okuyorsanız, onun yazıldığı tarihle, şartlarla, öncesinde ve sonrasında yazılan tüm şeylerle birlikte değerlendirmeniz gerekir. Fakat bundan her fırsatta nemalanmayı kendine görev edinmiş kesim, hani şu Cumhuriyet'in ilk dönemini şartlara göre değerlendirmeliyiz diye yırtınan kesim, bu konuda sadece o yazının o cümlesiyle mahkum ve Türk düşmanı ilan edilen Hrant Dink'in uğradığı mezalime gıkını çıkartmıyordu. Halbuki, Hrant Dink'in söz konusu yazısı, Ermeni Kimliği Üzerine adlı bir yazı dizisinin son yazılarından biriydi ve söz konusu cümledeki "o" zamiriyle ifade ettiği şey, Türk ırkının ya da Türk toplumunun kendisi değildi, önceki yazılarında belirttiği 1915 olaylarıyla ilgiliydi. Ancak yüce Türkiye adaleti, medyanın da suni etkisiyle Hrant Dink'i acımasız Türk milliyetçiliğinin hedef koltuğuna oturttu. O günden sonra işler kötüye gitmeye başladı. Hrant Dink, mahkemenin anladığı şeyi kastetmediğini, diğer yazılarında ve genel tavrında da Türk düşmanlığı diye bir şey bulmanın imkansız olduğunu, ama buna rağmen alınan Türk yurttaşları varsa özür dilediğini defalarca belirtmiş olmasına rağmen, çoktan katli vacip kılınmıştı. Sonrasında malum olay yaşandı. Ogün Samast anında yakalandı. Herkes derin bir oh çekmeye hazırlanırken cinayeti işleyenin bir çocuk olduğu anlaşıldı. Yasin Hayal tarafından azmettirildiği, öncesinde Trabzon'da atış talimi yaptırıldığı ortaya çıktı.
İnsanlar neler döndüğünü anladığında, Hrant Dink çoktan ölmüştü. Ogün Samast Emniyet'te kahramanlar gibi karşılanmış, Türk bayrağı önünde fotoğrafları, videoları basına sızdırılmıştı.fından silah edindiği ortaya çıktıkça, pisliklerin gerisi de dökülmeye başladı. KATÜ öğrencisi Erhan Tuncel'in aylar önce muhbirlik yaptığı Emniyet'e Hrant Dink'in öldürüleceğini ihbar etmiş olmasına rağmen kimsenin kılını kıpırdatmadığı ortaya çıkınca, insanların dikkati örgütlü bir cinayet olma ihtimaline yöneldi. Savcılar suskun kaldı, delil aramak yerine delil karartılmasına göz yumuldu. Hrant'ın Arkadaşları avukatlar aracılığıyla cinayet gününün cinayet saatine kadarki çevredeki mobese ve özel şirketlerin güvenlik kameralarının görüntülerini istedi, ki bu mahkemenin çoktan istemesi gereken bir şeydi. Ancak nasıl bir tesadüf eseri olduğu hala çözülemeyen şeyle karşılaşıldı: O gün tüm kameralar bozuktu, ya da Halaskargazi Caddesi'ni gören hiçbir kayıt yoktu!
İşte o günlerden bugüne 5 yıl geçti. 5 yıl içerisinde defalarca istenen telefon kayıtları alınamadı, yok olan güvenlik kamerası görüntülerinin hesabı sorulmadı. Azmettirici Yasin Hayal'e müebbet hapis cezası, Ogün Samast'a da 22 yıl 10 ay hapis cezası verildi. Bunlar zaten olması gerekenlerdi, ama tamamı bundan ibaret değil. Bu iki kişinin ve diğer bir sürü zanlının, Samast'la fotoraf çektiren polislerin, hem muhbir hem cinayet planlayıcısı Erhan Tuncel'in, delil karartan yakınların, Hrant Dink'i ayağına çağırıp ayağını denk al diyen Jandarma'nın ve Vali Yardımcısının akıbetlerinde hiçbir değişim olmadı. Tersine, şurada görülebileceği üzere devletin istediği yönde kararlar veren ve yorumlarını ona göre yapan hukukçular şu an rüyalarında bile göremeyecekleri görevlere getirildiler, diğerleriyse sürüldüler.


19 Ocak 2012 itibarıyla verilen karar 5 yıllık davayı kapatmıştır, ama Hrant Dink dosyasıkapanmayacaktır, mağdurlar bu dava bitmiştir diyene kadar bu dava kapanmaz, kapanamaz. Temize çıkmayan eller, rahatlamayan vicdanlar tükenmedikçe nasıl bir dava kapanabilir? İstenilen tüm kayıtlara ulaşılamadıkça, davanın hakimi bile vicdanen tatmin edici bir karar çıkmadı derken, bu davanın üzerine gittiği için şu an içeride olan ve örgüt üyesi olmakla suçlanan Nedim Şener çıkmadıkça, böylesine kurgusu tırt, kötü bir cinayet hikayesini ferdi kılmaktanılmaktan, örgüt bağlantısı bul(a)mamaktan kurtulunmadıkça bu dava nasıl bitebilir? Bitemez tabii ki, bugün Agos'un önünden Harbiye'ye, Taksim'e kadar uzanan onbinlercekişi 5 senedir susmadıysa var bir sebebi, o yüzden susmayacaklar da.


Agos demiştim, kalmıştık orada. Twitter'dan, şahsne tanımadığım Sinan Dirlik adında bir toplum gönüllüsünün Hrant Dink'in öldürülmesine kadar gelişen süreçte medyanın, köşe yazarlarının ve sosyal medya ortamının olaya nasıl yaklaştığıyla ilgili çok önemli deliller ortaya koyan bilgi akışı sırasında denk geldiğim bir röportajda şunları söylüyor Hrant Abi Agos'un kelime anlamıyla ilgili:
"Türkçede de kullanılan kırsal kökenli bir Anadolu terimi. Sabanın toprakta açtığı ark vardır, ona agos denir. İçinden su geçer, tohumu atarsınız. Oradan da bereket fışkırır. Biz de yaratacağımız fikirlerle, yetiştireceğimiz entelektüel değerlerle bir agos olalım ve bereket fışkırsın istedik."
İşte bu cinayetin failleri ve bizce ayan beyan ortada olan, fakat şu an meçhul diğer sorumluları, şu kısmı okuduktan sonra bile vicdanınız sızlamıyorsa, sizde insanlık namına kalan şey nefrettir, kindir. Ve eğer içinizde bulunan herhangi bir duyguyu eşitleyebilecek bir zıt güce sahip değilseniz, insanlıktan çoktan çıkmışsınız demektir. Türkiye'yi korumak maksatlı yaptığınızı iddia ettiğiniz her şey, kendinizi ve koltuğunuzu korumak maksatlıdır, ve ben dahil milyonlarca Türk, bu ülkeyi Hrant Dink kadar samimi ve içten sevememiştir, sevemeyecektir. Bu utanç da her fırsatta övündüğümüz(!) Türklüğümüzün yüzünü kızartmaya yeter de artar bile.

0 yorum:

Yorum Gönder

ee, ne dersin? :