envai çeşit zırvalar kütüphanesi

23 Şubat 2014 Pazar

Hayat Bayatlar Edebiyat Olur


   Eğer sizi kıran insanlara hâlâ selam verebiliyorsanız; bu da sizin gönlünüzün sadakasıdır..." (Mevlana)

   "Ah aziz dostum..." dedi gülerek. "Çok garipsiniz." O kadar samimiydi ki gülüşü gerçeği bilmesem inanacaktım neredeyse.
   "Her şeyin sonunun geleceğini bildiğiniz halde nasıl bu kadar zorluyorsunuz anlayamıyorum." 
   Ben de anlayamıyorum. Ama işte yanlış olduğunu bildiğimiz halde rahatlıkla yapabildiğimiz şeylerin olduğu bir dünya burası.


   "Bir yerde yanlışın var yalnız. Her son bir başlangıç demek aynı zamanda." dedim. 
   "Biliyorum biliyorum. Bir de çoğunuz hemen ahkam kesersiniz ölümden sonra da hayat var diye. Sanki her gün hiç ölmeyecekmişcesine oradan oraya koşan benmişim gibi. Peki kaç kişi ölümle kıyameti iliştirirken doğumu da hesaba katar? Ölümü getiren doğumdur aslında, değil mi? Hiç doğmayan biri ölebilir mi? Doğduğun andan itibaren sayılı olan saniyelerin birer birer azalmaya başlar. Evet, her son bir başlangıçtır. Ama her başlangıç da bir son."
 "Babam benim doğduğum gün ölmüştü biliyor musun? Matematiksel olarak 133,225'te 1 ihtimal. O da yüzde sıfıra tekabül ediyor."
Bunu ilk o gün hesaplamıştım ve hesapladığım an istatistik okumaya başladığım güne küfür ettim. İmkansız olarak hesaplanan bir olay gerçek olduktan sonra dahası insan gibi acımı yaşayamadıktan sonra sokayım olasılık kuramına afedersin.
   "Hadi ya! Nasıl hesapladın?"
   Sayısalcı değildi.
   "Boş ver." dedim. "Anlatmaya değmez. Şimdi düşündüm de bu formda olmaktan nefret ediyorum. Çünkü öldükten sonra bana hiçbir zaman sesini duyuramayacaksın. Ama hiçbir zaman."
   "Niye bu kadar öfkelisin?"
   "Çünkü en son sabah hızlıca yataktan kalkıp yaşamaya değer bir gün olduğuna inandığım güneşli bir günde, onlu yaşlarımın başındaydım.  Sen uyandığın günün hangisi olduğunu hatırlayamayacak kadar boş hissetmek ne demek bilir misin?"
 Duraksamıştı biraz.
   "Bilmiyorum. Ama bunun tek sorumlusu ben değilim. Neden bütün suçu bana atmak yerine biraz da kendini sorgulamıyorsun?"
   "Haksızlıklarla, insanların iflah olmaz egolarıyla, yalanlarla, çevrilen bir bir çeşit dümenle uğraşmayı ben mi tercih ettim?!"
   "Onlar olmasaydı sen bugünkü sen olmazdın. Olgunluk denen şey yediğin kazıklarla ölçülür."
   "Aralarında pozitif korelasyon var diyosun yani." Bak yine.
   "Pozitif ne dedin?"
   "Boş ver." dedim tekrar. 
   "Yani oyunun kuralı bu sevgili dostum. Düşündüğünle gerçekleşen her zaman birbirini tutmayacak. Önemli olan senin hangi durumda ne yapmayı tercih ettiğin? Hepiniz bu kuralları kabul ettiniz ve oyun oynanırken hiçbir kural değiştirilmez."
   "Senin ben kuralını sikeyim. Ben hiçbir şey kabul etmedim ve olgun falan da olmak istemiyorum!"
   "Çok tek taraflı bakıyosun. Siz olmasaydınız ben de bu durumda olmazdım değil mi? Ama bunun hıncını senden çıkarmıyorum. Bundan sonra da ne yapılması gerekiyorsa onu yapıyorum."
   "Daha ne yapacaksın lan hepimizi yoldan çıkarıyosun işte!"
   "Ben çıkarmıyorum. Siz özgür iradenizle çıkıyorsunuz. Burada sonu belli olmayanlar da nasıl olacağını tayin edecek olanlar da sizsiniz. Sonu belli olan biri varsa o da benim. Sen yenileceğini bildiğin bir maça çıkmak nasıl bir his bilir misin?"
   Beraberlik golünü atmıştı. Ama öyleydi de gerçekten. "Niye hâlâ vazgeçmiyorsun o zaman? Ne bileyim pişman değil misin yani?"
   "Pişmalık mı? Güldürme beni. Pişman olmak sizin gibi duygularına bağlı yaşayan zayıf ruhlar içindir. Niye vazgeçmediğime gelecek olursak çünkü hâlâ değiştirebileceğim şeyler var. En azından değişmesine etki edebileceğim. Aramızdaki fark bu işte. Siz istiyorsunuz ki beklentilerinizin dışında hiçbir şey olmasın. Korkaksınız. Radikal kararlar almaktan korkuyosunuz. Doğrularınızın yanlış çıkmasından korkup cevapları en başından satın almak istiyorsunuz. Olanı kabullenip olması gerekeni kovalamaktan korkuyorsunuz!"
  Bir anlık bir sessizlik oldu. 
   "Ah kafası karışık dostum... Düşüncelerini kendinden soyutlayıp geldiğin yere kadar olan tüm adımlarını takip ettiğin zaman, bir sonraki adımın çok daha yerinde olacak. İnan bana. Başlangıç ve son. Hatırladın mı?"
   Kahkahayı patlatıp 'hadi lan ordan!' dedim. "Kafam karışık olabilir ama henüz şeytandan akıl alacak kadar kafayı sıyırmadım."
   "O ismi kullanmak pek hoşuma gitmese de şeytan olmam, öncesinde melek olduğum gerçeğini değiştirmiyor."    
   

   
   











0 yorum:

Yorum Gönder

ee, ne dersin? :