envai çeşit zırvalar kütüphanesi

3 Haziran 2016 Cuma

Bu Özgürlük Bizi Bozmasın Be Cengiz?!

   
Merhaba.

  Toplumca özgürlükle ve özgürlük kavramı ile ilgili büyük bir problemimiz olduğumuzu düşünüyorum. Ya ona gönlümüzce sahip olmak istiyoruz ya da birileri tarafından gasp edilirken bile gıkımız çıkmıyor. İkisi de en az bir diğeri kadar tehlikeli. Dünya genelinde ve Türkiye’de insanların en temel haklarının bile kısıtlandığı ya da tamamen ortadan kaldırıldığı, hatta ve hatta bu engel ve kısıtlamaların legalleştirildiği zaten çoğumuzun malumu. Benim son zamanlarda daha çok gözüme batan madalyonun diğer yüzü. Yani canının her istediğinin özgürlük kapsamına dâhil etmek isteyen tayfa.

   Önce şu noktada birleşmemiz gerek. Özgür değiliz. Özgürlük kavramı için şöyle bir cümle söylenegelmiştir. Herkesin özgürlüğü diğer kişinin özgürlüğünün sınırında biter. Ben sınırları olan bir özgürlüğe özgürlük diye bakamıyorum. Hayvan bahçelerinde ki hayvanlar kendilerine ayrılan bölümlerde istedikleri gibi hareket edebiliyorlar. Peki, bu onları özgür kılıyor mu? Onlar için özgür diyebilir miyiz?

   Ne diyorduk. Özgür değiliz. Olmamalıyız da. Evet olmamalıyız. Çünkü sorumluluklarımız var. Her hareketimiz bir bilinç çerçevesinde gerçekleşiyor ve gerçekleşirken de herkesin ama herkesin kendisine ve çevresine karşı birer sorumluluğu var. Bu bizi hayvandan ayıran birkaç özellikten biri ve tek başına özgürlüğümüzün ortadan kalkması için yeterli bir sebep.

   Bir özgürlüğün kısıtlanması ve/veya engellenmesi çoğu zaman kötü bir durum olarak algılanır. Çünkü insanoğlu yapısı itibari ile kontrol altında tutulmayı, denetimden geçmeyi, günah, suç, ceza, yasak gibi kavramları sevmez. Hâlbuki insan gibi yozlaşmaya meyilli, doyumsuz, 2016 senesinde olmasına rağmen birçok yönden hâlâ cahil ve çok çabuk bir şekilde kötü yönde bozulabilen bir varlığa sınırsız hak ve sıfır denetim verdiğinizde elde edeceğiniz şeyi ben size söyleyim: Kaos.

  Trafiğe çıkan her araç sahibinin, istediği hızda gidebildiği bir dünya hayal edebiliyor musunuz? Edemiyorsunuz. Hâlbuki kulağa daha hoş gelen bu değil mi? Bilmem kaç bin avro para verip bilmem kaç bin beygir gücünde olan spor arabayı alan biri, niye sırf devlet öyle diyor diye bir yolda 50 ile gitmek zorunda kalsın? Peki, o spor arabanın sahibi 300 ile giderken bir ölüme sebep olduğunda sorumluluğu kime vereceksiniz?

İşte insan yolda neden istediği kadar gaza basamıyorsa yaşamının hiçbir alanında da aynı sebeple istediği gibi gaza basamaz. Yani basabilir tabi. Ama karşılığını da görür. Görmesi gerek.

Dedim ya insan doyumsuz olabilen bir yaratık. Aşırılığa gitmeyi seviyoruz. 1 iken 3, 3 iken 5 istiyoruz. Daha fazla ve daha fazla… Her özgürlük bir adım daha ötesindeki özgürlüğü tetikliyor. Şunu yapabiliyorsak hadi bunu da yapalım. Hani elini verip kolunu kaptırmak deyimi var ya, bugünkü durumumuz da budur. Eğrisine doğrusuna bakmadan belli bir kesim tarafından kabul gören her ne ihtiyaç varsa “kardeşim bu bizim özgürlüğümüz kimse karışamaz”a getiriveriyoruz konuyu. Özellikle kamuya açık alanlarda evinde hareket ettiği gibi hareket edebileceğini düşünen kocaman bir insan yığını var. Bunu kendi gözümle gördüğüm için rahatlıkla yazabiliyorum. Toplumun geneli ortak kanaate vardığında problem yok pek ama fikir ayrılığı yaşadığımız zamanlarda ise ortaya atılan argüman ise çoğu zaman şu: “Bu benim özgürlüğüm. Rahatsız olan varsa o kendi problemi”. Ne kadar sığ, ne kadar empatiden uzak değil mi?

   İşin kötü yanı devletin kanunları da bir ölçüt değil. Kapalı alanlarda sigara içme yasağı 2008’de yürürlüğe sokulmuştu. Çok değil sadece 8 sene öncesi. Yani o zamana kadar legal olarak insanlar başkasının içtiği sigaranın zehirli dumanına maruz kalıyor ve içen kişi “ben istediğim yerde sigara içerim kardeşim rahatsız olan sktirsin gitsin başka yere” diyebiliyordu. 8 senedir illegal olan bu durum eskiden de yanlış değil miydi peki?

   8 sene öncesinde sigara için geçerli olan bu durum, bugün birçok başka konuda geçerli. Değişen bir şey yok. Ve fakat insanlar tüm bunları özgürlük kisvesi altında savunuyor, yasak olan birçok şeyi de yine aynı yolla legalleştirme mücadelesi veriyor.

   Nisan ayında Avrupa ülkelerinden biri olan Fransa’da 2 yıldır ertelenen ve sonunda kabul edilen yeni bir yasa ile fuhuş yasaklandı. Fuhuşu daha önce İsveç, Norveç, İzlanda ve İngiltere illegal hale getirmiş. Bu ülkelerden bazıları hukuk, hak, özgürlük gibi konularda parmakla gösterdiğimiz örnek kabul edilen ülkeler. Diğer yandan Hollanda, Almanya gibi ülkelerden gelen eş dost akrabaya sorulan soru hâlâ “red light’a gittin mi? ehe ehe” oluyor. Negatif tarafları burada tek tek yazmak istemeyeceğim kadar çok olan ve savunma sebebi olarak ise kadınların yaşamlarını geçindirecek parayı kazanmaları, erkeklerin ise ihtiyaçlarını gidermesi (mide bulandıracak kadar naif bir tabir) gibi saçma sapan nedenlerin gösterildiği fuhuş, Türkiye’de henüz illegal değil. Fuhuş serbest ama fuhşa azmettirmek hapis yatma sebebi. O da çok değil 2 ile 4 sene arasında. “Henüz gelişmekte olan ülkeler”den olan güzel ülkem, bu alanda da ancak bu kadar gelişebilmiş henüz.

   Tuhaftır redlight denince akla gelen ilk şehirlerden olan Amsterdam’da, 2-3 ay önce belediyenin aldığı karar ile kadın çalışanların diz üstü etek ve elbise giymeleri yasaklanmış. Fuhuşun yasaklandığı Fransa’da ise dünyanın birçok ülkesinde yasallaşmayan eşcinsel evliliği serbest 2013 yılında serbestleştirildi. Yani haklar ve özgürlükler bugün Avrupa ülkeleri de dahil olmak üzere çok flu şekilde dağıtılmış yada engellenmiş durumda. Belli bir standart yok.

   Serbest bırakılıp bırakılmaması yıllardır tartışılagelen bir diğer konu, porno kavramı da Yunancada fuhuş anlamına gelen porneia kelimesinden gelmektedir. Porno filmler gibi fuhuş gibi kadını belli bir meblağ karşılığında erkek karşısında değersizleştiren ve ihtiyaç görme aracı haline getiren şeyler, dünyanın birçok kısmında hâlâ destek görüyor ve özgürlükler dâhilinde değerlendiriliyor. İşin garip ve kötü yanı bunu sadece erkekler değil kadınlar da yapıyor.

   Bu ikisi burada bahsetmek isteyeceğim şeylerden sadece iki tanesiydi. Daha birçok lüzumsuz özgürlüğümüz var.

   Geleceğe dair endişem ise her türlü yozlaşmanın "özgürlük" ve "çağdaşlık" adı altında normalleştirilmesi.

0 yorum:

Yorum Gönder

ee, ne dersin? :