envai çeşit zırvalar kütüphanesi

30 Ekim 2011 Pazar

Âdemoğlunun Paralanması

Lidyalılarla aram bu aralar limoni. Gerçi hiç bir zaman can ciğer kuzu sarması olamadık zaten. Tamam, bi' tarımda bi' sanatta efendime söyliyim bi' astronomi de çok gelişmiş olabilirler belki bilmiyorum ama diğerlerinden bir farkları var ki en can alıcı nokta da bu: Parayı ilk kullanmaya başlayan topluluktur kendileri. Evet, çoğu insanın bildiğinin aksine parayı bulanlar Lidyalılar değildir, onlar sadece parayı ilk kez bu alışveriş işlerine sokan medeniyet. Ama bu yaptıkları başlarından büyük bir işe kalkışmadıklarını göstermez. Uyuyan devi uyandırdılar.



 Adamlar farkında olmadan bütün dünya tarihini değiştirecek bir olaya imza atmışlar. İyi halt yemişler. Dürüst olmak gerekirse bizim topraklarımızdan çıkmalarından da hiç hazzetmiyorum. Keşke şu anda paranın peşinde en çok koşan Amerika topraklarında falan yaşamış olsalardı.

Bakmayın Amerika'ya laf söylediğime. Onlar sadece günümüz dünya düzeninin piyonu değil de veziri olmayı tercih etmişler. Tarihsel olarak bunu emel edinmişler. Başarmışlar da. Ama sorun vezir değil vezirin üzerinde bulunduğu satranç tahtasında.

Farkındasınız di mi herkes paranın peşinde. En küçüğünden elden ayaktan düşmemiş en büyüğüne kadar herkes sistematik bir biçimde paranın peşinde yaşıyor.

Salt amacı eğitim öğretim olan bir kuruma, okula bile ekonomik hedeflerle gidiyoruz mesela. Bulunduğumuz üniversite mezun olduğumuzda bize diploma vermeyeceğini açıklasa devam eder miyiz? Kimimiz etmeyiz kimimiz edemeyiz. Acı değil mi?

Para olmazsa olmaz bir noktada şu an. Onun için okullar okunuyor, sınavlara giriliyor, yurtdışına gidiliyor. Sabah evden çıkanların %99'u para amacıyla evinden çıkıyor. Kimisi adam gibi kahvaltı yapmadan hatta. Olaya bu açıdan bakınca artık para, nefes almak gibi hayati bir şeymiş gibi gözüküyor bana.
Ama Almanya'nın Dortmund kentinde ki Heidemarie adında bir kadın öğretmen bunun tam tersini başarmış. Tam 15 yıldır para harcamadan yaşıyor. Elinde sadece bir bavul ve bir bilgisayar var. Göçebe diyebiliriz sanırım kendisi için.

Önceleri yani bu 15 yıllık süreçten önce evsizleri görüp değiş-tokuş'a dayalı bir dükkan açmış. Dükkan kısa sürede ilgi odağı olunca o da bu durumdan etkilenip sahip olduğu ev araba ne varsa elinden çıkararak parasız yaşama kararı almış.

Şu anda çıkmış olan iki kitabından birinin adı "parasız yaşamım".

Nasıl yaşadığından daha önemlisi kadın 15 yıldır daha mutlu olduğunu, neredeyse hiç hastalık geçirmediğini ve gelecek kaygısının olmadığını ifade ediyor. Bu çok önemli bir nokta. Çünkü biz ise tam aksine daha mutlu ve gelecek kaygısız bir yaşam için parayı hayatımızın değişmez hedef noktasına yerleştiriyoruz. Peki hangimiz doğru?

Bir kere paranın mutluluk getireceğine ve gelecek kaygısını bitireceğine dair kim garanti verebilir?

Rahmetli Sakıp Sabancı Türkiye'nin en zengin adamlarından biriydi ama zihinsel özürlü oğlunu iyileştirmek için hiçbir zaman gücü yetmedi. "Oğlunu iyileştiririz ama bütün mal varlığını kaybedeceksin?" deseler, bunun için bir saniye düşünür müydü?

Şimdi burada kalkıp "para uğruna savaşlar çıkıyor insanlar ölüyor" mesajı verecek halim yok. Kitlesel değilde bireysel yaklaşıyorum ben bu duruma.

Heidemarie Schwermer'ı taktir etmemek elde değil tabii ki. Ciddi manada ütopya olabilecek bir olayı başarmış. Ondan bağımsız olarak düşünüp biraz daha realist düşünelim pekala o zaman. Maalesef paraya bağımlıyız. bağımlı hale getirildik. Ama paraya bakış açımız çok hastalıklı bir konuma doğru gidiyor. Korkutucu olan bu.

Bu money denen olay ikili insan ilişkilerinde bile baskın bir hale geldi. Örneğin günümüzde erkeğin gücü sadece sahip olduğu parayla ölçülüyor. Buna göre eleminasyon yapılıyor.

Tatile gittiği halde gittiği tatil yerinden internet vasıtasıyla şirketinin toplantılarını takip eden insanlar tanıyorum. Bu kadar mı materyalist ve idealist olduk, olduysak ne zaman olduk?! Ekonomik ve kariyer hedeflerimiz, sevdiklerimizin ve onlarla geçireceğimiz anıların önüne ne zaman geçti?! Ne zaman para bizim için bir amaç değil bir araç olacak?!

Trajikomik bir durum daha var ki istersek milyon dolarlarımız olsun; yazlıklar, kışlıklar, son model spor arabalar (benim tercihim lamborghini mesela, yok öyle bir araba) emrimize amade olsun ama hepsinin bir gün bilgisayarımıza kayıtlı oyunun save dosyasını yanlışlıkla silmemiz gibi silineceğidir. Bu bir uçak kazasıda olabilir ya da boğazımıza takılacak küçük bir elma parçası da. Belki de uykuda kaybedicez...Rüya zannedicez.

Para insana bir çok kapıyı açar bir çok ulaşılamayacak noktaya ulaşma fırsatı verir. Hayatı daha yaşanılabilir kılar. Bu tartılışılmaz bir gerçek. Lakin bu bizim onu değilde onun bizi kölesi haline getireceği anlamına gelmez.

Bu yazıyı Eflatun'dan ufak bir anektodla bitirmek istiyorum. Görüşmek üzere...

Eflatun'a iki soru sormuşlar;
- Birincisi, insanoğlunun sizi en çok şaşırtan davranışı nedir ?
Eflatun tek tek sıralamış,
Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler. Ne var ki çocukluklarını özlerler.
Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler. Ama sağlıklarını geri almak için de para öderler.
Yarınlarından endişe ederken bugünü unuturlar. Sonuçta, ne bugünü, ne de yarını yaşarlar.
Hiç ölmeyecek gibi yaşarlar. Ancak hiç yaşamamış gibi ölürler.


Sıra gelmiş ikinci soruya;
-"Peki sen ne öneriyorsun?"

Bilge yine sıralamış,
Kimseye kendinizi "sevdirmeye" kalkmayın !
Yapılması gereken tek şey, sadece kendinizi "sevilmeye" bırakmaktır.
Önemli olan; hayatta,"en çok şey'e sahip olmak" değil, "en az şey"e ihtiyaç duymaktır.





0 yorum:

Yorum Gönder

ee, ne dersin? :