(Bu yazıda bir kereye mahsus olarak cümleye büyük harfle başlanır kuralına uyulmamıştır.)
böyle şeyler ve haberlere her çıktığında müslümanların aklı durur, felce uğrarız. buna nasıl cevap vermeliyiz? trajedilerin biriyle ancak başa çıkabilmişken haberlerde yenisini görüyoruz, sonra bir tane daha, bir tane daha...
böyle şeyler ve haberlere her çıktığında müslümanların aklı durur, felce uğrarız. buna nasıl cevap vermeliyiz? trajedilerin biriyle ancak başa çıkabilmişken haberlerde yenisini görüyoruz, sonra bir tane daha, bir tane daha...
bunlar farklı olaylar. bazen birilerinin müslümanlara
yaptığı olaylar, bazen de müslümanların başkalarına yaptığı olaylar... iki
durumda da zekice bir cevabın olacağı ya da sadece kişisel olarak değil bir
topluluk olarak ve geniş anlamda bir ümmet olarak nasıl başa çıkmamız gerektiği
konusunda tamamen şaşırıp kalıyoruz.
değinmek istediğim 4-5 nokta var.
paylaşmak istediğim ilk şey, bir hakikati belirtmek.
suçlular suçludur. dinlerinin ne olduğunun bir önemi yoktur.
bir katil, öldürülmeyi haketmeyen birini katlettiğinde müslüman, hristiyan, yahudi ya da ateist farketmez. yasalar önünde de müslümanların gözünde de aynıdırlar. suç işleyen bir müslüman olsa da benim ya da müslümanların gözünde daha az suçlu olamaz. olay bu değil.
suçlular suçludur. dinlerinin ne olduğunun bir önemi yoktur.
bir katil, öldürülmeyi haketmeyen birini katlettiğinde müslüman, hristiyan, yahudi ya da ateist farketmez. yasalar önünde de müslümanların gözünde de aynıdırlar. suç işleyen bir müslüman olsa da benim ya da müslümanların gözünde daha az suçlu olamaz. olay bu değil.
yani "tüm müslümanlar kardeştir" ile adalet
anlayışınızı birbirine karıştırmayın. aslında Allah Kuran'da oldukça açık bir
şekilde adaletten yana olmamızı istiyor.
nisa suresi 135. ayetin muhammed esed meali şu şekilde.
siz ey imana ermiş olanlar! sizin, ebeveyninizin ve
akrabalarınızın aleyhine de olsa, Allah rızası için hakikate şahitlik yaparak
adaleti gözetmeye azmedin. o kişi zengin de olsa fakir de olsa, Allahın hakkı
onların her birinin (hakkının) önüne geçer. öyleyse, kendi boş arzu ve
heveslerinize uymayın ki adaletten uzaklaşmayasınız. çünkü, eğer (hakikati)
çarpıtırsanız, bilin ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.
"sizin, ebeveyninizin ve akrabalarınızın aleyhine de
olsa..."
müslümanlar yanlış birşey yaptığında da yanlış olan şey
yanlıştır. birşeylerin ardına saklanıp kimseyi aldatamazsınız ve birçok insan
için adalet söz konusu olduğunda, misilleme yapmakla adalet karıştırılıyor.
adalet mi misilleme mi! daha net olsun diye size çocukça bir örnek vereceğim.
çocuklarınızdan biri yanlış birşey yaptığında ve bunu ona
söylediğinizde "kardeşim yaptı, o da aynısını yaptı" der. ne var biliyor musunuz? başkasının yanlış
yapması sizin yanlış yapmanızı meşrulaştırmaz. siz kendi suçunuzdan
sorumlusunuz. olayı saptırıp "peki onlar ne olacak?"
diyemezsiniz" onlarla ayrı uğraşacağız. çünkü apayrı bir sorun. onların
sorunuyla, kendi yaptığınızın karıştırmayın. yani yüklendiğiniz sorumluğu
kendiniz taşıyacaksınız.
ikincisi,
bu insanlar islam adına böyle çirkin suçlar işledikleri için
aslında utanç kaynağıdırlar. müslüman cemaati için utanç kaynağıdırlar hatta
bundan daha da fazlasıdırlar. onlardan dolayı biz utandık ve aşağılandık. başka
yolu yok ve evet ben suçlu değilim. hiçbir şey yapmadım. ama onlarla
paylaştığım birşey var. bu insanlar müslüman ya da müslüman olduklarını iddia
ediyorlar. islam adına bir eylem sonuçta ya da ne adınaysa artık. bunu iddia
ettikleri sürece onlarla ortak bir yanım var. en azından bir kelime!
sadece bir kelime.
bu da aşağılanmaya yeterli. şimdi de bunun benim ve
müslümanlar için ne anlama geldiğine değinmek istiyorum. ilk ve en önemli
olarak anlamamız gereken bir şey var. biz kollektif bir sorumluluk almalıyız.
ümmet bir kaosta ve bu ümetteki herkes her birey her vatandaş bu kaosu sona
erdirmek için bir sorumluluk almak zorunda. kabiliyetimize göre ne
yapabiliyorsak yapmalıyız. evet dünyadan kaosu defedemeyiz ve çılgınlığında
içindeki fanatikliği de defedemeyiz. ancak biz en azında kendimize düşen
sorumluluğu yerine getirmeliyiz. ama kesin olan birşey, bu çılgınlığı ilerleten
kaosun yayılmasına sebep olan şeylerden biri, bazı müslümanların zihninde bu
insanlar bir şekilde meşrulaştırılmış. islami açıdan bir şekilde yapılması
gerekeni yapmış gibiler.
herhangi bir şüphe ya da karışıklık olmaksızın, size su
götürmez birşey söylemek istiyorum.
bu dini anlamaya çalışalı şimdi 10 yılı geçti ve hiçbir
şüphem yok ki, bu olayların islam'la bir alakası yok. islam'a hiçbir şekilde
yanaşmıyor bile. müslümanlara şunu önermek gerek. o karikatür ya da youtube
videolarına bakmayın. ya da o küçük düşürücü yorumları okumayın. çünkü
vaktinize değmez.
ama şunu belirtmek gerek.
peygamber adına, islam adına, Allahu teala adına yapılan ve
islam'a aykırı yapılan şeyler o karikatürlere benzer. onlar islam'a karşı kirli
propaganda yaparken sen de dininin onurunu kırarak islam'a karşı başka bir
propaganda yapmış oluyorsun.
nefret, ölüm, haksızlık yayıyor ve bu şekilde Allah'ın
dinine çağırıyorsun. bu da bir suç. bundan eşit derecede incindik. çünkü bu da
kendi içinde bir suç.
ikinci nokta ise,
onlar mazerete sahip değiller. bazı insanlar peygamberin
zamanında ki yarı arap yarı yahudi ünlü şair ka'b bin eşref'in örneğini
verirler. peygambere karşı çok aşırı bir düşmanlığı vardı. müslümanları köşeye
sıkıştırmak ve Allah'ın isteğinin tam tersi bir yola iletmek için vesile
arıyordu. ayet özel olarak onun bir çok vesileyle konuşmasına binaen indirildi.
bu adam çok kötüydü. onun zehri Allah'ın ona bir cevap olarak ayet göndermesine
sebep oldu. sıradan bir islam düşmanı değildi. o yalnızca peygambere değil
müslüman kadınlar hakkında isimleriyle çirkin şiirler yazıyordu. bu da
yeterince kötü.
hayal edin biri anneniz kız kardeşiniz eşiniz hakkında
çirkin şiirler yazsa tepkiniz ne olurdu?
bazı insanlar da olayları karıştırır, o şiir yüzünden
peygamber'in "benim için ka'b bin eşref'in hakkından gelecek kim
var?" dediğini söylerler. bir sahabi çıkar ve o şair öldürülür. o şiiri
yazdığı için idam edilir. o zaman şimdi bizim gerekçemiz var. sen ne söylersen
söyle o adam şiir yazdı ve peygamber öldürülmesi gerektiğini söyledi.
orada biraz dur bakalım.
bu adam peygamberi yemeğini zehirleyerek öldürmeye çalışan
bir adamdı. peygamberin yemeğini zehirleme fikri ondan çıkıyor ve birden çok
vesileyle Allah resulü'ne suikast girişiminde bulunmuştu. medine'den ayrılırken
peygambere suikast girişiminde bulundu. şimdi tüm bu kariyerini, tüm bu
peygamber düşmanlığını ele alın. başkana suikastta bulunmak gibi. bu adam şiir
yazdı bu yüzden onu öldürmek zorundayız demek şaşkınlıktır. dolayısıyla islam
hakkında, peygamber hakkında, Kuran hakkında herhangi bir söyleyeni
öldürmeliyiz demek... bu delilik.
fakat bu ilginç şekilde müslümanın düşünme sürecisinin nasıl
sınırlı bir hale geldiğinin iç yüzüdür. çünkü Kuran ve peygamberin mirasları
çok geniş. ama sen bir hikayesini alacaksın ki tam olarak anlamamışsın. ona
dayanarak bir kimsenin hayatın hakkında karar vereceksin. bütün peygamberlerden
geriye kalan, onlarla alay edilmesidir. "senden öncekilerle de alay edildi."
(enbiya, 41)
Allah onlarla alay edildiğinden bahsettiğinde bu küçük bir
şaka demek değil. peygamberlere iğrenç sözler söylenmiş olmalı. müslümanlarla
da daha önceden alay edildi.
bu ayet kaybedilen uhud savaşından sonra iniyor.
"ve doğrusu, hem sizden önce vahiy verilenlerden hem de
Allah'tan başka varlıklara ilahlık yakıştıranlardan birçok incitici söz
işiteceksiniz... (ali-imran 186)
ne yapmalısınız? konuşan herkesi öldürmek mi?
hayır!
peki Allah'ın cevabı ne?
"...ama eğer zorluklara sabırla katlanır ve o'na karşı
sorumluluğunuzun bilincinde olursanız; bilin ki bu, azimle sarılınacak bir
iştir."
yani bize bütün Kuran'ı, bütün peygamberlerin mirasını
görmezden gelmek kolay geliyor. yüzüne karşı en kötü aşağılamaları ve lanetleri
işitmiş olan peygamber efendimiz de dahil yüzündeki gülümsemeyi kaybetmemişti.
tamam hepsini unutalım, bunların hepsi geçersiz. çünkü birini öldürmek
istiyorum. bu bir aptallıktır ve islam'a hakarettir.
müslüman olmayanlara konuşmuyorum.
müslüman olanlara konuşuyorum.
eğer islam'la alakalı yapılan bir şeyde canını sıkan bir şey
varsa lütfen bunu kafandan at ve Allah'ın kitabını öğrenmek için biraz vakit
harca. adına konuştuğun bu peygamberin hayatını öğrenmek için biraz vakit
harca. çünkü açıkça görülüyor ki savunmaya kalktığın bu insanın kim olduğunu
bilmiyorsun. onu savunmanın ne demek olduğunu da bilmiyorsun.
ilk madde, "suçlular ne olursa olsun suçludur. dini
sebeplerle ortaya çıkmış gibi gözükseler de bu hiçbir şeyi değişmez" idi.
islamı tartışmalarda bu bir tartışma değildir. sessiz bir konu ve tartışması
yok.
değinmek istediğim 3. nokta,
peygamberimize yapılan nefret dolu, küçümseyen, aşağılayan
yazılar, karikatürler, videolar veya Kuran hakkında söylenen sözler tüm bunlar
saldırı ama herhangi bir grup insan da, müslümanlar da dahil, hakarete
uğradığında kutsal tutulan şeyler aşağılandığında sinirlenme hakları var.
üzerlerine alınma hakları var. bu bizim onurumuzun bir parçası. eğer bizim
duygularımızı incitmeseydi hiçbir onurumuz olmazdı. birisi annem hakkında babam
hakkında bir şeyler söyleyecek. peygamberim hakkında bir şeyler söyleyecek bu
da beni etkilemeyecek mi? hayır, beni etkileyecek. beni sinirlendirir,
kızdırır. kızmaya hakkım var. fakat bu ikisi çok farklı konular. şu an medyada
bu ikisi tek bir mesele haline getirilmeye çalışıyor.
diğer bir deyişle, biz o kişilerin hoşgörülmez bir şekilde
öldürülmesine karşıyız ve aynı zamanda ifade özgürlüğünden yanayız. hepsini
anmalıyız, ne olursa olsun onlarla birlikteyiz.
bi dakika bi dakika!
hayır müslümanlar için işler o kadar basit değil. bu ikisi
çok farklı konular. biz haksız bir şekilde öldürülmesine karşıyız ve haksız
yere öldürenlere kesinlikle karşı dururuz. buna şüphe yok. ama aynı zamanda
bizim o tarz cahilce ve nefret dolu sözlere sinirlenmeye hakkımız var, olmaya
da devam edecek. buna karşı duracağız, buna karşı açıkça konuşacağız, bunun
yapmanın bir yolu var. bunu yapmanın bir usulü var. bütün özgür ifadeler sevgi
dolu ve kabul edilebilir gibi davranmayacağız. Allah Kuran'da insanların
sözleriyle gazaba geliyor mu? kesinlikle.
mesele sinirlenmeye hakkımızın olup olmadığı değil. mesele
nasıl yanıt verdiğimiz, nasıl tepki verdiğimiz ve o tepki her şeyi belirliyor.
çünkü her şeye olan tepkimizin Allah'ın hidayetine ve peygamberine uyması
gerekiyor. o duygular haklı bulunabilir. fakat o duygulardan sonra
yaptıklarınız haklı bulunmayabilir. problem burada yatıyor.
4. ve son nokta,
aslında kişisel olarak yeterince konuştuğumuzu düşünmediğim
bir konu ve asıl problem ve asıl nokta bu. asıl problem neden insanlar islam'la
alay ediyorlar? neden dalga geçiyorlar? neden hakaretler ediyorlar? neden
müslümanlara karşı kara propaganda ve nefret dolu konuşamalar yapılıyor.
bugünlerde gazetecilik gerekçe gösteriliyor. baş makalelerde çerçeve gittikçe
daha ilginç hale geliyor. önceden "`radikal islam`"dı. bu radikal
islam için geçerli, bu sebeple radikal islamdan bahsediyorlar.
"bu fanatikler sapık militan versiyonlara
inanıyorlar."
"bunlar herkesi öldürecek."
"bunlar kadınları çöp poşetine sokmak istiyorlar"
"bunlar herkesi öldürecek."
"bunlar kadınları çöp poşetine sokmak istiyorlar"
ama radikal kelimesinin altını biraz eşelerseniz, onlara
göre eğer 5 vakit namaz kılıyorsanız radikalsinizdir. yani radikal hakikaten
sapıtmış olmalı. ama şu anda birazcık islamı gösteriyorsan, fazla müslüman
görünüyorsan, tesettürlü isen radikalsin.
sakalın varsa kesinlikle radikalsin!
amerika'da durum o kadar o kadar kötü değil ama avrupa
berbat durumda. orada bulundum. oldukça kötü. çok radikal gibi gözüküyor.
ama soru şu: neden?
müslümanlarda şöyle bir zihniyet oluştu: "bizi
dışlıyorlar. onlar küffar dostum, bizden nefret ediyolar. bu karikatürleri, bu
propagandaları yapmaya devam edecekler. islam'la ilgili her şeyden nefret
ediyorlar"
onlar şöyle, onlar böyle, onlar onlar onlar onlar...
aynaya bakmak için hiç vaktimiz yok.
yukarıda bahsettim. peygamberler de alay konusu olmuştu.
sahabe de olmuştu. Kuran'da var. "onlar, iman edenlerle alay ederler* ama
esas soru şu, onlar ne için alay ettiler biz neden alay konusu oluyoruz? aynı
şey mi? iddia ediyorum değil. o insanlar alay ettiler çünkü bu islam'ın
yayılmasını durdurmanın, islam'ı bitirmenin tek yoluydu. başka ne yapacaklarını
bilmiyorlardı. islam çok merak uyandırıcı, çok ufuk açıcıydı. islam adalet için
geldi. toplumdaki adaletsizlikleri sorguladı. insanlar, gençler islamın
cazibesine kapılıyorlardı. onlar da ne yapacaklarını bilemediler. Allah'ın
resulünü yalancılıkla itham ettiler. ama bu da işe yaramadı. "belki
umursamadan gülüp geçeriz. böylece kimse onları mesele etmez" dediler. bu
da planların biriydi. ama işe yaramadı, başka taktikler geliştirdiler. çünkü
islam çok kuvvetliydi.
bizim meselemizin bu olduğunu düşünmüyorum.
bence bugün alay konusu olan şey, müslümanlar ne hale
geldiler? müslümanlar ne haldeler? kendimizi nasıl ileri götürürüz?
toplumlarımız ne durumdalar? sokaklarımız ne halde? evlerimiz ne halde? iş
ortamımız nasıl? devletlerimiz ne halde?
yolsuzluk örneklerini görmek isterseniz, medeni bir toplumun tam aksini görmek istiyorsanız islam dünyasına bakın. ekseriyeti öyle.
park yerinde bile Allah rızası için medeni olmak bize zor
geliyor.
organize olduğumuz tek yer, öyle olmak zorunda olduğumuz
saflar.
namazda böyle. ama dışarda? onu boşver. salla gitsin.
temel adaba bile sahip olamadığımız berbat bir durum.
müslüman medeniyeti nedir?
tarihimizden bahsetmeyi seviyoruz. icat yapmada en önde
olduğumuz zamanlardan bahsetmeyi seviyoruz. dünyanın üniversitelerine liderlik
yaptığımız zamanlardan, dünyanın her tarafından insanların bağdat'ta ki ilmi
görmek için geldikleri zamanlardan, avrupa'da olmayan eserlerin müslümanlarda
olduğu (ki bir kısmı şimdi avrupa müzelerinde sergileniyor) zamanlardan,
endülüs'ün dünya için bir model olduğu zamanlardan bahsetmeyi seviyoruz.
peki bahsedecek başka neyimiz kaldı?
ne yaptık biz? müslüman olarak ne yaptık? dünyaya ne gibi
katkılarda bulunuyoruz?
yaptığımız tek yeni şey, bir şeyi patlatmak!
ya da başka bir kaos içindeyiz. buna bir de dışardan bakın.
bu insanlar çıldırmış. delirmiş bunlar. esasen ümmetin diğer ksımından ziyade
parmağımı batı müslümanlarına çevirmek istiyorum. bu toplumlara geliyoruz. ben
amerika'da oldukça böyle bir cemiyetteyim. ingiltere'deki, avusturalya'da ki
müslümanlarla etkileşim içindeyim. müslümanların kendi aralarında gördüğünüz
şeyler... vergi ödemeyen bir sürü iş adamı biliyorum. "kafire para ödemek
istemiyorum." harbiden kafire para ödemek istemiyor musun?
e bira satıyorsun!
islami tarafın bir anda ortaya çıkıyor ama vergi ödemeye
gelince yok. ahlak standartlarımız çok düşük. maaşları hakkıyla ödemeyen
müslüman işverenlerimiz var. iyi ücret vermiyorlar. hanımlarına mehir bile
vermiyorlar. dünyadaki adaletsizlikten bahsediyorlar daha evlerinde bile adalet
yok.
biri niye islam'a karşı cezbolmak istesin ki?
mümtehine suresinin 5. ayetine ait elmalılı meali:
"rabbimiz! bizi inkar edenler için bir fitne kılma, bizi bağışla!"
bu ayetin anlamalarından biri de başka deyişle ya rabbi
bizlerin insanların utancı etme, islamın asıl güzel öğretilerinden uzak etme.
müslüman olmayan biri bunu görür ve "niye müslüman
olmak isteyeyim ki? neden bu insanlar olmak gibi isteyeyim?" der. onlar
müslüman olayların iman edenlere ettikleri alaylara karşı haklı değiller.
aynaya bakmayı reddettiğimizde haklı olmuyoruz. aynaya bakmamız lazım. bu
problemi çözmek zorundayız. dünyanın bize karşı yaptığı şeylerden şikyaetçi
olmayı bırakalı çok oldu. bizler "la ilahe illallah" insanlarıyız.
bizim tarafımızda Allah azze ve celle var. onun yardımı bütün sorunlardan daha
büyük. Allah yanında olduğu zaman başka çıkamayacak kadar büyük bir sorun
olamıyor. sorun bizim Allah'ın yardımını istemememiz. en azından onu kazanmak
bile umurumuzda değil. Allah'ın yardımı bedavaya gelmez. hak edilmesi lazım.
benim evimde olması gereken bir dönüşüm olmalı. ailemin içinde bir dönüşüm
olmalı. bir değişim olmak zorunda. manevi pusulamızı kaybettik. dindeki
fıkıhtaki ve şeriattaki ileri bilgi seviyesinden bahsetmiyorum. en temel ahlaka
sahip insanlardan bahsediyorum. amerika'da mescidlerimiz var. dünyanın öbür
ucunda bile bağışın yer aldığı mescidler var. para biriktirecekler.
biriktirince de "parayı şuraya harcayalım buraya harcayalım."
parayı filan proje için topladığını duyurmana rağmen, başka
bir projeye gönderiyorsun sonra da "sorun yok, fetva aldık" diyorsun.
sahtekar olmak için mi fetva aldın?
nereden aldın o fetvayı? "sorun yok, bu projeye de
harcayabiliriz" diyor. din adına bile yalan söyleyebiliyoruz. bu nasıl
olabilir? bu noktaya nasıl gelir?
Allah'ın yardımı neden bu insanlara gelsin ki? en güzel
dinin verildiği insanlar. en iyi öğretinin verildiği insanlar. ama bir
dakikalığına, bir günlüğüne aynaya bakmıyorlar. müslümanların çoğu alim,
fıkıhçı ya da müftü değil. olması da gerekmiyor. ana neyi yaptıklarını
bilirler. ben neyi yanlış yaptığımı bilirim. görmezlikten gelmeye de devam
ederiz. Allah bu insanların durumunu değiştirmeyecek. Allah bu ümmetin durumunu
değiştirmeyecek. Allah kendisi söylüyor. ayet en nihai gerçektir. ayetten dah
büyük bir gerçek yoktur. Kuran'ın ayetlerinde; biyolojide, fizikte, kimyanın
bulamayacağınız ayetler var.
rad suresi 11. ayet.
gerçek şu ki, insanlar kendi iç dünyalarını değiştirmeden Allah
onların durumunu değiştirmez; ve Allah insanlara (kendi kötülüklerinin bir
sonucu olarak) bir felaket tattıracağı zaman hiçbir şey bunun önünde duramaz:
çünkü onların, kendilerini o'na karşı koruyabilecek kimseleri yoktur.
"insanlar kendi iç dünyalarını değiştirmeden Allah
onların durumunu değiştirmez!"
içimizde yanlış bir şeyler var. bugün ümmetin sorunun ne
olduğuna Allah'ın cevabı, insanların içinde yanlış bir şey olması. Allah
"eğer hakikaten inanıyorsanız, muhakkak üstün olan sizsiniz"
dediğinde, en yüksek konumda olacaksınız. eğer hakikaten inanıyorsanız! bariz
bir şekilde en yüksek konumda değiliz. demek ki imanımızla ilgili yanlış bir
şey var. çünkü Allah hiçbir zaman haksız değildir.
bu bir felakettir! bu bir trajedidir!
bir yanlış, sonra diğeri, sonra diğeri... bitmeyecek de.
bitmeyeceğini biliyoruz. bu felaket selini ezip geçmek yerine ne
yapabileceğimizi düşünüyoruz.
sürekli deli değiliz demek için, birini haklı çıkarmanın
yolunu arıyoruz.
bu arada ne olursa olsun birileri deli olduğumuzu düşünecek.
onları etkileyemezsiniz. deneyin isterseniz. peygamber denedi. eğer o yeterli
değilse biz zaten yeterli değiliz. onları etkilemenin bir yolu yok. ne kadar
doğru şeyler yaptığınız önemli yok.
nefret eden her zaman nefret edecek.
alay edenler her zaman alay edecek.
ama onlara bizimle alay edebilecekleri iyi sebepler verirsek
daha iyi olur.
haklı gerekçeler: islam üzere olduğumuz, akıl ve zeka insanları olduğumuz. o insanlar biziz işte. isalm'ın en büyük gücü kuvveti değildi. silah veya kılıç değildi. fikirler islam'ın en büyük gücüydü ve adaletsizlikle verdiği doğrudan mücadeleydi. diğer felsefelerin bütünlüğünü sorgulamasıydı.
"nasıl böyle düşünebilirsin? nasıl böyle davranırsın?
nasıl böyle yargılarsın? hiç mi akıl etmiyorsunuz? kararlarınızı nasıl
alıyorsunuz?"
Allah'a gözlerim açık bir şekilde dua ederim. düşünsel bir
din. fakat artık düşünceli bir halk değiliz.
`zannediyoruz ki islam'ın batıdaki yaptırımı militanlıktır.`
militanlık hiçbir şeydir! hiçbir şey!
kureyş'e olan gerçek tehtid... onlar sarsılmışlardı. bedr'de
değil. mekke'den beri sarsılmışlardı. sadece ayetlerle. Allah'ın kelamı
yetmişti. binlerce yıldır orada olan gelenek Allah'ın bir kaç
kelamı ile sarsılmıştı. sonra ne olduysa artık o kelamla bağlantılı değiliz.
bilirsiniz birisi bir tartışmanın galibi gelmek istediğinde, artık karşılık veremiyorsan sinirlenirsin ve bağırmaya başlarsın. bağırmaya başladığında artık bu kaybetmeye başladığın anlamına gelir. öne sürdüklerin boşa çıkmış ve sinirlenmişsindir.
iki insan tartışırken kaybeden diğerine vurduğunda yine
kaybetmişsindir. onu sözlerinle mağlup edemediğin için elinle edebileceğini
düşündün diye. bu demektir ki sözlerinde çok güçlü değilsin ve Allah'ın kelamından
daha güçlü bir kelam yoktur. başka bir şeye başvurmamız gerekmiyor. başka bir
şeye başvurduğumuz da ise bu kelamın yeteri kadar güçlü olmadığını kastetmiş
gibi oluruz. ama öyle. biz yeteri kadarı kadar güçlü değiliz. çünkü Kuran'a
yeteri kadar bağlı değiliz.
aslında en entellektüel karşılıkları, en tutarlı
karşılıkları, dünyadaki ahlaksızlıklara meydan okuyan karşılıkları en derin ve
düşündürüren bir üslup ile bizim üretmemiz gerekiyor.
agnostikliklerle, ateistlerle, hristiyanlarla ve
diğerleriyle en derinlikli diyaloglarda bulunan biz olmalıyız.
dindarlar neyle suçlanıyor biliyorsunuz değil mi?
yüzyıllardır aynı şeyler, artık avrupa ve dünyaya da
yayılıyor:
"dindar insanlar dar görüşlüdür.
"dindar insanlar fanatiktir"
"dindarlar toleranssızdır"
"dindarlar eleştiri kabul etmezler"
"dindar insanlar diyaloga açık değildirler"
"yani dini yok edersen özgürce düşünen açık görüşlü bir toplum olacak"
"dindar insanlar fanatiktir"
"dindarlar toleranssızdır"
"dindarlar eleştiri kabul etmezler"
"dindar insanlar diyaloga açık değildirler"
"yani dini yok edersen özgürce düşünen açık görüşlü bir toplum olacak"
bizi bunlarla itham ediyorlar ve biliyor musunuz avrupa'daki
yüz yıllık hristiyanlık için doğruydu. fakat bize islam'ı getiren peygamber
bunun tam tersiydi.
diyaloğu teşvik eden bir dindir bu din!
bakara, 111
`de ki: "eğer söylediklerinizde samimi iseniz,
iddianızı kanıtlayın!"
öyle bir kitap ki insanlara sadece inanmalarını söylemiyor.
aynı zamanda tüm eleştirilerin toplanıp getirilmesi yönünde meydan okuyor.
işte açık fikirlilik budur!
kitap bizi buna çağırıyor!
kapalı olan biziz!
aklımızı fikirlere açarak bu ümmeti tekrar güçlendirmeliyiz.
dinin akılları, kalpleri ve gözleri kapatmak için var olmadığını göstermek
için. aksine aklı fikirlere açmak için var. diyalogta bulunmak için, insanlığı
medenileştirmek için. onlar çözümü dini tamamen bitirmekte görüyorlar. biz de
diyoruz ki hak dini getirmek çözümdür. evet, yanlış din zulüm getirecektir.
fakat Allah'ın dini güzelliktir.
bunu onlara biz göstermezsek kim gösterecek?
işte bu yüzden Allah müslümanları bu dünyaya koydu. bu
ümmetin bir parçası olmak bir şereftir. az bir şey değil. toplu olarak müslüman
nüfusun yükünü omuzlarımızda paylaşıyoruz. o yük ki tek başına resullAllah'ın
omuzlarında idi. kabul edelim veya etmeyelim, işte senin benim her gün
omuzlarımızda taşıdığımız budur. bu yükün gereğini yerine getirip dinin ne
olduğunu insanlığa göstermezsek başımız belada demektir. sadece otoritelerle,
medya ile değil Allah katında sorumlu olduğumuz için başımız beladadır.
çevremizde bu dini neyin mükemmel kıldığını, neyin çok güzel
kıldığını tasvir edelim.
Allah Kuran'ın nurunu hepimizin kalbinde parlamasını nasip
etsin bunu kalbimizde güçlü, kavim kılsın. genç nesili ümmet için öyle önderler
kılsın ki bu karanlık dönemden bizi nurlu bir döneme çıkarsınlar.
Bu yazı Nouman Ali Khan'ın bir konuşmasından alıntıdır.